22 Ekim 2016 Cumartesi

Sana Sırılsıklam Aşığım / Didem Arslantürk


Yan masamda oturuyorlardı.
Belli ki çook mutlulardı.
"Seni seviyorum" dedi adam.
Gülümsedi kadın.

Ellerinin arasına aldı ellerini, devam etti konuşmaya:
"Ve hep sevmek istiyorum.."

Gözlerinin içi gülüyordu kadının.
"Ben de.............. ben de seni seviyorum ve hep de sevmek istiyorum" diye haykırdı.

Bu anı epey beklemişlerdi belli ki.
Sarıldılar sık sıkı.

Tam da o anda, girmek istedim aralarına:

"Sevmek ne demek senin için?" diye sormak için adama.
"Ya 'sevilmek'ten ne anlıyorsun sen?" diye sonra, kadına.

Birini "istemek" ne demek..?
Üstelik.... "hep"..?

Birisi bize "bizi sevdiğini" söylediğinde; "sevmek"ten ne anlıyorsak, "sevince" ne yapıyor / ne söylüyorsak, özetle "biz birisini nasıl seviyorsak" onu bekliyor oluyoruz karşımızdakinden.

Bizi "öyle" sevdiğini, seveceğini sanıyoruz.
Sonra................

...........................................................

Geçenlerde "sana sırılsıklam aşık oldum ben" dedi, değer verdiğim birisi.
Şaşırmıştım............ gülümsedim.
Eh, böylesi bi' cümleyi duymayı kim istemezdi ki?

Sonra dedim ki "Senin için 'aşık olmak' ne demek?"
Gözleriyle gökyüzünü taradı.. geçmişe gitti.. bakışlarından anladım.
"O'ndan başka bi' şey düşünememek" dedi.

Masaya dayadığım dirseklerimi bileklerime kadar geri çektim, sırtımı sandalyeye dayadım.

"Ama düşüneceksin, biliyorsun değil mi? Dışarıda ikimiz için de koccccaman bi' dünya var. Eski eşin, çocukların, işin, ayakta durma mücadelen, dostların, hobilerin, korkuların, beklentilerin............. Yani; 'benden önce'n var senin. Ve an gelecek, benden başka şeyler de düşünmek durumunda bırakacak seni 'o' hayat. İşte, asıl o zaman, aynı coşkuyla söyleyecek misin bunları? Ben 'asıl o zaman' neresinde olacağım hayatının? Beni 'dünyan' yapmak yerine, 'dünyana alacağını söyleseydin'............. Böylelikle ben de ilginle, sözlerinle, jestlerinle kendimi 'kraliçe' zannetmeseydim.. Bu illüzyona kanmaktan çekinmeseydim.. İstemeden de olsa, 'vaatlerle aldatmasaydık' birbirimizi.. Üzülmemiz bu kadar 'garanti' olmasaydı eninde sonunda.."

Kaşları çatıldı.
"Sen 'an'da değilsin şu an" dedi.
"Aksine, fazlasıyla 'an'dayım" dedim.
Tutmak istediği ellerimi, sakince, dizlerimin üstüne koydum.

"Aşk insana her şeyi yaptırır. Bana da bunları söyletiyor şu anda" dedi.
"Hayat da öyle, inan.." dedim.

"Hani 'an' dedin ya.. İşte o 'an' geldiğinde, elimi hiç düşünmeden bırakacaksın. Arka sıralara atacaksın. Adı artık 'aşk' olmayacak. 'Alışkanlık' belki.. ya da 'kesinlik'.. 'Hayatının merkezine koyduğun o kadın-ben, artık 'uydu'n olacağım yüksek ihtimal. Ve bu senin 'benimle yola çıkma sebebin' olmayacak. Hatırlayacak ve hayıflanacaksın. Gözlerime baktığında, baştaki o 'şey'i bulamayacaksın. Eksileceksin an-be-an. Belki de, ben sana 'çoğalırken', sen azalacaksın."

"Ben sana bu kadar duygusal yaklaşırken, senin bu denli teknik olman......." dedi ama devamını getiremedi.

Bi'kaç dakika öylece oturduk.
Denizin mavisi göz alıyordu.
Birazdan yağmur yağacaktı, bulutların hızla dizilişinden, rüzgârın şiddetinden, sıcağın hiddetinden hissediliyordu.

"Belki acılarımdır, attığım kimi yanlış adımlarımdır bunun sebebi" dedim.
Susuyordu.. bakıyordu.. anlamaya çalışıyordu.

"Ve inan bana, insan -neredeyse hiçbir- acıyı karşı taraftan almaz. Kendine yaşattığı, kendine lâyık gördüğü, vazgeçemediği, bırakıp gidemediği o yıllar / yollar var ya hani........... onlar işte."

"Ben seni incitmem ki.. kıyamam ki.." dedi.
Başımı öne eğdim.
Ellerimi sıkıca birbirine kenetleyip, dizlerimin arasına gizledim.

"Dedin ya 'aşk, ondan başkasını düşünememek' diye.. Keşke, benden başka şeyleri de düşünebilseydin. Keşke beni onlarla birlikte düşleyebilseydin. Keşke bana dünyanı anlatıp, beni onların arasına davet edebilseydin. O zaman bana, sabah da-akşam da-aç da-tok da- aşık kalabilirdin.. Kim bilir, belki yıllarca........."

"Yani?" dedi sıkıntılı ve sabırsız bi' ses tonuyla.

"Yani.." dedim, "Hayat sana benden başka şeyler düşündürdüğünde de aklındaysam, beni o zaman da hâlâ 'sağında' istiyorsan, benden güç alıyorsan-bana güç veriyorsan, gözlerinin içini güldürebiliyorsam, mesajlarla değil sesimle-kucaklayışımla-varlığımla giderebiliyorsan ancak özlemini, sabah uyandığımızdaki o ilk halimle de beni sarıp sarmalamayı istiyorsa kolların, güveniyorsan bana ve sırtını dayayabiliyorsan, kalbin kadar aklın da onaylıyorsa beni, ellerimi sıkı sıkı tutuyorsan, onca kalabalığın içinde -sadece- beni görünce ancak yumuşuyorsa yüz hatların, sadece benim tenim dindiriyorsa arzularını, huzurluysan, benden eminsen ama bu 'emin olmak' seni başka yola saptırmıyorsa, beni 'hayat gardrobunun' bambaşka bir gözüne koyuyorsan ama 'gardrobunun bütününde' de yerim varsa, sesini duymadan yapamıyorsan ama sesini duyduktan sonra hayatındaki zorluklar artık eskisi kadar korkutucu-yorucu gelmiyorsa, kendini yalnız hissetmiyorsan artık, 'orada seni seven-senin için var olan' biri varsa, kokusunu kilometrelerle öteden alabiliyorsan ve hatta hiç beklenmedik bi' anda onu karşında görüyorsan, deriiiin nefes almak gibiyse onunla olmak, enerjisiyle seni 'gitmek istediğin yere' taşıyan, 'hem benzinin-hem araban-hem yol arkadaşın hem müziğin olan erkekse yanındaki, 'kalbinle / aklınla yapabileceklerine seni kayıtsız şartsız inandıran'sa, bi' an önce sarılıp uyumak için dakikaları sayıyorsan, hattâ olduğun yere falan bile bakmadan her fırsatta dokunuyorsan bi' şekilde bi yerine................. İşte O'dur aranan........ ve işte benim için O 'aşk'tır."

"Bu da senin 'aşk' tanımın işte" dedi.
"Evet" dedim.
"Bence bana karşı bunları hissetmiyorsun sen" dedi.
Sustum.

"Hattâ, sanırım ben de 'senin tanımına göre' sana aşık değilim sanırım galiba. Çünkü hayatımın içine seni yerleştirirken kaza yapabilirim, belki seni bu anlamda incitebilirim bile.." dedi.
Sustum.

"İyi de, bu neyi değiştirir ki? İki insan 'aynı his ve beklentilerle' aşık olamayabilir birbirine.." dedi.
Sustum.

Bıkkınlıkla, kendi yanıtını kendisi verdi sonra:


"Ama o zaman da, benim sana aşık olmadığımı düşünebilirsin tabii. Ben de her fırsatta 'aslında sana ne kadar aşık olduğumu ispat etmek zorunda kalırım; üstelik bunu senin yöntemlerinle yapmaya çalışacağım bi' süre sonra yorulurum.. kalakalırım" dedi.
Sustum.

"Aşk bu kadar teknik değil yine de bence.. Senin bahsettiğin 'sevgi' olmalı" dedi.


Sustukça, O'nun hakkında yeni yeni şeyler öğreniyordum.
Anlattıklarım, O'nun "sevgi" tanımına daha çok uyuyordu.
Ve ilginçtir; O'na göre sevgi, aşk ile "birlikte" yürümezdi.
Al işte........ "bi' çakışma daha"ydı......
Gözlerinin içine baktım şefkatle.......... sustum.

"Bir gün birisine ellerimi uzattığımda, her gün aşkla bakacağım gözlerine. Anlattıklarının aksine, ben 'severek, aşkla' yürüyeceğim onunla. Kaç gün/ay/yıl süreceği umrumda değil. Saniye düşünmeden, yepyeni bi' hayat kuracağım onunla. Söz vermeden.. söz istemeden.." dedim.

Kahvelerimizi bitirip vedalaştık.

................................

Arabama bindiğimi hatırlıyorum.
Ve bi' süre motoru çalıştırmadığımı.
Birinin kalbime dokunmasını ne kadar da özlediğimi..
"Yarım"lığımı..
Penceremi açıp, yağmurun ilk damlalarına temas etme çabamı.

Göz pınarmarımda biriken damlalar, havadan düşenlere oranla sanki daha hızlı, daha acımasızdı.

.................................

Halbuki insan ne çok istiyor aldanmayı..
Ne çok arzuluyor, birisi tarafından "istenilmeyi"..
Bu sözcükleri duymak için gün sayıyor.. hayal kuruyor.
Hepsi; bir an için dahi olsa "uçmak" için........ değil mi?
Bilmiyor işte........... bilmiyor.

Zira beni, zemine çakılmak daha çok düşündürüyor.

"Güvenmek, güvenli alanda olmak" gibi değerleri olan birisine "aşık olduğunu" söylemek için nasıl da hatalı cümleler bunlar...........
Aslında hata değil onunki......... hayır......... aksine, 'kendi yol' bu.. hem, beni de tanımıyor.

İstemeden de olsa, kaybettik -belki de gerçek olabilecek- bi' ilişki ihtimalini gibi görünüyor.

(Teselli: Başından olması daha iyi.)

'Söyledikleri' ile 'kastettikleri' arasındaki bağı, 'anlatmak istediği' ile 'anlaşıldığını düşündüğü' kısmı, 'değerleri' ile 'algıları' arasındaki râbıtayı düşünmeden yaşayamıyorum.

Allah'ım.. bi' de benimkiler var tabii..
Düşünmek bile istemiyorum!

Bu kadar zor mu gerçekten?
Bu kadar uzun mu yol?
Ya da....... artık daha çabuk mu yoruluyorum?

Kim bilir.... alacak derslerim bitmemiş de olabilir daha........... bilemiyorum.

1 yorum:

  1. Belki de deneyebilirdiniz çok mu acı verirdi neden olmasın diye düşünemez mi insan. Bu kadar çok mu canınız yandı? Belki bu sefer olurdu.

    YanıtlaSil