18 Şubat 2017 Cumartesi

THE GREAT DICTATOR / Zeynep Arslan


Dünyanın varoluşsal sıkıntılarından biri de kaostur. Mutluluğun ne olduğunu bilmemiz için kederlenmemiz; barışın kıymetini anlamamız için savaşmamız ve özgürlüğü değerini anlamak için de önce onu kaybetmemiz gerekmektedir ne yazık ki. Bana göre kaos denilen o boğucu atmosfer de bu iki zıt tarafın dönüşüm sürecindeki sancılı zamanların çirkin bebeğidir. Charlie Chaplin’in 1940 yapımı politik komedi filmi tam da böyle bir kaos zamanında; savaşın etkileri henüz silinememişken,eleştirel ve mizahi bir şekilde ortaya çıkmıştır. Amerikan yapımı filmimiz yine Amerika’nın tam da Nazi Almanyası ile barış içinde olduğu dönemde ortaya çıkmıştır. Filmin en önemli özelliklerinden biri de gelecekteki olayları öngörmüş bir yapıt olmasıdır, ikinci dünya savaşından önce çekilmeye başlanan film zamanında çok büyük bir tehdit olarak görülmeyen nazizme ve Hitler’in tehlikeli politikalarına değiniyordu. ’Hayat dar açıdan trajedi geniş açıdan komedidir’ diyen Chaplin hitler Almanyasını ve zorba diktatör yönetimini berrak bir zihinden geçirmiş ve eğlenceli bir üslupla işlemiştir.Döneminde büyük merak uyandıran filmde faşizm, antisemitizm gibi konular hicivsel bir üslupla ele alınmış ,hitler ve Nazizm Chaplin’in büyük dehasıyla birlikte kamuya ilk kez bu kadar özgür bir perspektiften aktarılmıştır.1940 yapımı olmasına rağmen günümüzde bile hala konuşulan, tartışılmaya devam edilen bir eser haline gelmesinin sebebi evrensel bir konu olan hümanizme değinmesi ve yalnızca kendi dönemindeki diktatörlüğe değil dünyanın genelindeki tüm zorba rejimlere ve yönetime yöneltilen bir cevap niteliğinde  olmasıdır. Filmimize gelince Charlie Chaplin’in ilk sesli filmi olma özelliğini taşıyan başyapıtta Chaplin, Hitlerin parodisi olan  Adenoid Hynkel ve Yahudi berberden oluşan iki baş karakteri aynı anda canlandırır.1.dünya savaşında hafızasını kaybedip uzun süre hastanede yatan Yahudi berber, yıllar sonra evine döndüğünde kendisiyle fiziksel olarak aynı görünüşe sahip olan bir diktatörün dünyaya hakim olma hayalleri ve ırkçı politikasıyla karşılanır. Penceresine ‘Yahudi’ yazmak isteyen askerlere karşı çıktığı için asılmak üzere olan berberin yardımına oralardan geçmekte bulunan ve berbere bir can borcu bulunan asker arkadaşı Schultz koşar. Gelişen olaylardan dolayı toplama kampına alınan Schultz ve berber oradan kaçmayı başarırlar. Zorlu kaçıştan sonra fiziksel olarak diktatöre çok benzeyen ancak vizyon yönüyle ondan çok farklı olan berberi askerler Hynkel zanneder ve onu ordunun başına geçirirler, bu esnada gerçek Hynkel de kamptan kaçan berber sanılır ve hapse atılır. Filmin son sahnesindeki Chaplin’in 4 dakikalık konuşması günümüz dünyası için hala geçerliliğini sürdürmektedir sanıyorum. Chaplin’in konuşması diyorum çünkü o konuşmayı yapan kişi ne Hynkel’dir ne de Yahudi berberdir, salt barış ve kardeşlik çağrısı niteliğinde bulunan konuşma Chaplin’in kendi karakterinin ürünüdür.
 
 "Üzgünüm ama ben imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Ne kimseyi idare etmek ne de ülkeleri fethetmek istiyorum. Elimden gelse, herkese, ister Yahudi, ister zenci, ister beyaz olsun tüm insanlara yardım etmek isterim.
Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz. Bütün insanlar böyledir. Karşımızdakinin mutluluğunu görmek isteriz, üzüntüsünü değil. Birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi hor görmek istemeyiz. Bu dünyada herkese yetecek yer var. Ve toprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketlidir.
Hayatın bize çizdiği yol özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürükledi. Hızımızı arttırdık ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi alaycı yaptı; zekamızı ise katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa gereksinimimiz var. Zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinimimiz var. Bu değerler olmasa hayat korkunç olur, her şeyimizi yitiririz.
Uçaklar ve radyo bizleri birbirimize yaklaştırdı. Bunlar, doğaları gereği, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmaya, evrensel kardeşliği oluşturmaya ve hepimizin birleşmesini sağlamaya çalışmaktadır
. Şu anda bile sesim dünyadaki milyonlarca insana, milyonlarca acı çeken kadın, erkek ve çocuğa, suçsuz insanları hapse atan, işkence eden bir sistemin kurbanlarına ulaşıyor. Beni işitenlere şunu söylemek istiyorum: "Kendinizi ümitsizliğe kaptırmayın." Üstümüze çöken bela, vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucudur. İnsanlardaki bu nefret duygusu geçecektir, diktatörler ölecek ve halktan zorla aldıkları iktidar yine halkın eline geçecektir. İnsanlar ölmeyi bildikleri sürece özgürlük asla yok olmayacaktır.
Askerler! Sizleri aldatan, sizleri köle gibi kullanan, ne yapmanız gerektiğini, nasıl düşünmeniz gerektiğini ve nasıl ölmemiz gerektiğini söyleyen bu zalimlere asla boyun eğmeyin. Sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin. Kafaları ve kalpleri bir makine gibi olan bu adamlara boyun eğmeyin. Sizler birer makine değilsiniz. Sizler insansınız! Kalbiniz insanlık sevgisiyle dolup taşmaktadır! Nefret etmeyin! Yalnızca sevilmeyenler nefret eder... sevilmeyenler ve anormal olanlar!
Askerler! Kölelik uğruna savaşmayın! Özgürlük için savaşın! St Luke'un İncil'inin on yedinci bölümünde cennetin tek bir adamda ya da bir grup insanda değil tüm insanların içinde olduğu yazılıdır. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güce sahipsiniz. Mutluluğu yaratacak güç sizdedir! Bu hayatı özgür ve güzel kılacak güce sizler sahipsiniz. Bu hayatı olağanüstü bir maceraya çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, demokrasi adına bu gücü kullanalım ve birleşelim. Yeni bir dünya için savaşalım. Herkese çalışma şansı verecek, gençlere gelecek, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım.
Zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır.
Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım’

Üzerinden yılar geçmesine rağmen hala kaos ortamını soluyoruz galiba, Chaplin ve unutulmaz eseri The Great Dictator, zulme ve zorba diktatörlere karşı sanatın ve mizahin nasıl kullanılacağının en özgün ve en kıymetli örneklerinden biridir. Bizlerin savaşa değil sanata ihtiyacı var. Çığlıkları değil müziği duymayı hak ediyoruz. Daha güzel bir dünya için çabalayan Chaplin’e gelince; hala senin filmlerini izleyip barışı diliyoruz.

Bonus:Paolo Nutini-Iron Sky şarkısında filmimizin on 4 dakikalık muazzam konuşmadan bir parça yer alıyor,dinlenmesini tavsiye ederim.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder