"Sabahleyin 4 ayaklı, öğle vakti 2 ayaklı, akşam vakti
ise 3 ayaklı gezen hangi yaratıktır?"
Freud’un (1856-1939), kişilik gelişimi konusundaki eşsiz
gözlemleri ve üstün sezgi gücüyle yaptığı çalışmalar sonucu, Sophokles’in (M.Ö.
496-406) ünlü eserlerinden biri olan “Kral Oidipus” tragedyasındaki olaylardan
da ilham alarak ortaya koyduğu bir kavramdır Oidipus karmaşası…
Freud, 3 yaşına erişen kız ya da erkek çocuğun, vücudundaki
yapısal farklılıkları ve kendi cinsel kimliğini keşfetmeye başladığını fark
etmişti. Yine bu yaşlardaki çocukların, cinsel organına kendi varlığına denk
bir anlam ve önem kattığını gözlemlemişti. Ve nihayet Freud bu gözlemlerini
kuramsallaştırdı.
Freud’un gelişim kuramına göre erkek çocuğu, 3 yaşından
yaklaşık 6 yaşının sonuna kadar annesine karşı hissettiği güçlü duygulara bağlı
olarak babasını kıskanmakta ve ona karşı saldırganca duygular beslemektedir.
İşte, hem bu saldırganca dürtülerinden hem de annesine karşı hislerinin fark
edildiğine inandığından erkek çocuğu, baba tarafından cezalandırılacağını
(iğdiş edileceğini) düşünür. Bu nedenle çocuk, ciddi bir karmaşayla yüzleşmek
zorundadır; Oidipus Karmaşası…
Kral Oidipus’un Trajedisi
Yunan şehirlerinden biri olan Thebia’da, Laios adında bir
kralı hüküm sürmektedir. Kral ve kraliçe İokaste ne kadar çabalasa da bir türlü
çocuk sahibi olamaz. Nihayet bir gün, İokaste sağlıklı bir erkek çocuğu
doğurur. Kral, çocuğu olduğu için bir yandan sevinir bir yandan da yoğun bir
kaygıya kapılır. Çünkü Apollon, gelecekten haber vererek ona, bir çocuğunun
olacağını ve bu çocuğun babasını öldürüp annesi ile evleneceğini söylemiştir.
İşte şimdi bu kehanetin ilk aşaması gerçekleşmiştir; bir erkek çocuğu olmuştur
kralın. Bu kehanetten korkan kral, henüz doğan çocuğunun öldürülmesini emreder.
Ancak karısı buna dayanamaz ve onu öldürmek yerine ölüme terk etmesi için eşini
ikna eder. Kral da çocuğun ayaklarını bileklerinden deldirterek birbirine
bağlatır ve onu Kithairon Dağı’na attırır. Böylece kral ve kraliçe, kehanetin
gerçekleşmesini engellediklerini sanırlar. Ancak, bir çoban, çocuğu ölmek
üzereyken bulur ve onu kendi ülkesine götürür. Zavallı çocuğu gören Kral
Polybos ve Kraliçe Merope, başka çocukları olmadığı için onu evlat edinirler ve
çocuğun adını, ayaklarındaki şişlikler yüzünden, Oidipus (ayakları şiş
anlamında) koyarlar.
Sarayda büyüyen Oidipus, günün birinde, girdiği bir
tartışmada yaşlı bir adamdan hoşuna gitmeyen bir söz işitir: “uydurma evlat”…
Bunun üzerine Oidipus’un içine kurt düşer; çok geçmeden, kendisinin gerçekte kim
olduğunu öğrenme tutkusuyla Delphoi’ye, Apollon’un kahinine gider. Kahin ona
kim olduğunu bildirmez, ancak günün birinde babasını öldüreceğini ve annesi ile
evleneceğini söyler. Buna duyan Oidipus, anne ve babasından uzaklaşmak için
büyüdüğü ülkeyi terk eder. Ülkesinden uzaklaşır ve bir yol ayrımında seyir
halindeki bir arabaya rastlar. Arabadakiler ona “yoldan çekil” diye hiddetle
bağırır ve yanından geçerken içlerinden birisi başına kamçı ile vurur. Bunun
üzerine öfkelenen Oidipus arabaya saldırır ve arabadakilerin hepsini öldürür.
Kim olduğunu bulma yolunda ilerleyen Oidipus doğduğu
topraklara, Thebai’ye çok yaklaşmıştır. Ancak o yolun üzerinde gelip geçenleri
takip eden, oradaki krallığı ve halkı huzursuz eden Sphinks adlı bir yaratık
vardır. Önüne çıkan insanlara bilmece soran ve eğer doğru yanıtı alamazsa
onları yiyen bu yaratık şimdi Oidipus’un karşısında durmaktadır. Sphinks
ansızın bilmeceyi sorar: “Sabahleyin 4 ayaklı, öğle vakti 2 ayaklı, akşam vakti
ise 3 ayaklı gezen hangi yaratıktır?”Oidipus düşünür, ancak yanıtı gecikmez:
“İnsandır; çocukken emekler, büyüdüğünde dimdik yürür, yaşlandığında ise bir
değneğe dayanır”. Bu yanıt karşısında yenik düşen canavar, kendini öldürür.
Sphinks’in öldüğünü gören halk Oidipus’u, kocasını henüz kaybeden kraliçeye
götürürler. Daha önce, canavarı öldüreni kral ilan edeceğini söyleyen kraliçe
de sözünü tutar ve onu kral ilan eder. Günler birbirini kovalamaktadır; Kral
Oidipus ve Kraliçe İokaste’nin iki erkek, iki de kız çocuğu olur. Oidipus, olan
bitenden habersiz bir şekilde yaşarken ülkede kıtlık ve veba baş gösterir.
Bunun üzerine Delphoi’deki kahine danışırlar. Kahin de onlara, Laios’un, yani
ülkenin eski kralının katilinin ülke sınırlarında yaşadığını ve yakalanıp
sürgün edilmedikçe bu felaketlerin geçmeyeceğini söyler. Oidipus bu işi bizzat
üstlenir ve katili bulmak için kılı kırk yarar. Bulduğu her ipucu, dinlediği
her kişi şüphelerin kendisine üzerinde toplanmasına neden olur. Anlar ki eski
kral yani Laios, bu şehre girmeden hemen önce yolda rastladığı arabada
öldürdüklerinden birisidir; hem de babasıdır. Ve yine anlar ki eşi, kraliçe
İokaste ise annesidir! Bu dayanılmaz gerçek karşısında Oidipus adeta deliye
döner. Kraliçe İkoaste, annesi ve eşi, Oidipus’un bu gerçeği öğrendiğini
anlayınca kendi canına kıyar… Oidipus da İokaste’nin ölü bedenini saran
elbisesindeki altın iğneleri söker ve defalarca iki gözüne birden batırır. Kan
çanağına dönen gözlerinden kanlar boşanırken şöyle haykırır:
“Karanlıkta artık bu gözler, görmeyecek; keşke hiç
görmeseydiler! Babamı öldürmezdim, beni doğuran ananın kocası olmazdım. Benimle
uğraşmazdı tanrılar… Aynı kandan, çocuklarının kardeşi olan bir baba,
babalarının kardeşi olan çocuklar, kocasının hem anası hem de karısı olan bir
kadın…”
Sophokles’in tragedyasında ele aldığı mitolojik öykü,
Freud’un kuramında yer alan, erkek çocuğun 3-7 yaşlarında yaşadığı karmaşayı
sembolik olarak karşıladığı için “Oidipus Karmaşası” adına ilham vermiştir.
Peki, bu karmaşa erkek çocukta nasıl çözüme kavuşur?Oidipus karmaşası yaşayan,
yani annesine karşı daha yoğun duygular hissederken babasını kıskanan ve ondan
korkan erkek çocuk, yeni yeni keşfettiği ve en çok değer verdiği cinsel
organına zarar verileceğine inanır (iğdiş edilme). yaklaşık 3-7 yaş diliminde
hissettiği bu karmaşık duygular nedeniyle oluşan iğdişlik korkusu zamanla oidipal sevgiden
(anneye olan sevgi) daha ağır basar ve nihayet çocuk bu korku yüzünden annesine
duyduğu hisleri yavaş yavaş bırakarak babası ile özdeşim kurma yolunu tutar. Freud,
oidipal çatışmanın işte bu şekilde çözümlendiğini belirtir. Çocuk, oidipus
karmaşasının tehlikelerinden kurtulmak için babayla özdeşimi tamamlarken babayı
ve onu temsil edenlerin yasaklarını, iyi-kötü değerlerini kendi kişiliğine
sindirerek yavaş yavaş bir bir kontrol mekanizması yani “süperego” geliştirir.
Uzm. Psikolog Evren HOŞRİK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder