23 Nisan 2017 Pazar

KRAL OİDİPUS / Evren Hoşrik


 
"Sabahleyin 4 ayaklı, öğle vakti 2 ayaklı, akşam vakti ise 3 ayaklı gezen hangi yaratıktır?"

 

Freud’un (1856-1939), kişilik gelişimi konusundaki eşsiz gözlemleri ve üstün sezgi gücüyle yaptığı çalışmalar sonucu, Sophokles’in (M.Ö. 496-406) ünlü eserlerinden biri olan “Kral Oidipus” tragedyasındaki olaylardan da ilham alarak ortaya koyduğu bir kavramdır Oidipus karmaşası…

 

Freud, 3 yaşına erişen kız ya da erkek çocuğun, vücudundaki yapısal farklılıkları ve kendi cinsel kimliğini keşfetmeye başladığını fark etmişti. Yine bu yaşlardaki çocukların, cinsel organına kendi varlığına denk bir anlam ve önem kattığını gözlemlemişti. Ve nihayet Freud bu gözlemlerini kuramsallaştırdı.

 

Freud’un gelişim kuramına göre erkek çocuğu, 3 yaşından yaklaşık 6 yaşının sonuna kadar annesine karşı hissettiği güçlü duygulara bağlı olarak babasını kıskanmakta ve ona karşı saldırganca duygular beslemektedir. İşte, hem bu saldırganca dürtülerinden hem de annesine karşı hislerinin fark edildiğine inandığından erkek çocuğu, baba tarafından cezalandırılacağını (iğdiş edileceğini) düşünür. Bu nedenle çocuk, ciddi bir karmaşayla yüzleşmek zorundadır; Oidipus Karmaşası…

 

Kral Oidipus’un Trajedisi

 

Yunan şehirlerinden biri olan Thebia’da, Laios adında bir kralı hüküm sürmektedir. Kral ve kraliçe İokaste ne kadar çabalasa da bir türlü çocuk sahibi olamaz. Nihayet bir gün, İokaste sağlıklı bir erkek çocuğu doğurur. Kral, çocuğu olduğu için bir yandan sevinir bir yandan da yoğun bir kaygıya kapılır. Çünkü Apollon, gelecekten haber vererek ona, bir çocuğunun olacağını ve bu çocuğun babasını öldürüp annesi ile evleneceğini söylemiştir. İşte şimdi bu kehanetin ilk aşaması gerçekleşmiştir; bir erkek çocuğu olmuştur kralın. Bu kehanetten korkan kral, henüz doğan çocuğunun öldürülmesini emreder. Ancak karısı buna dayanamaz ve onu öldürmek yerine ölüme terk etmesi için eşini ikna eder. Kral da çocuğun ayaklarını bileklerinden deldirterek birbirine bağlatır ve onu Kithairon Dağı’na attırır. Böylece kral ve kraliçe, kehanetin gerçekleşmesini engellediklerini sanırlar. Ancak, bir çoban, çocuğu ölmek üzereyken bulur ve onu kendi ülkesine götürür. Zavallı çocuğu gören Kral Polybos ve Kraliçe Merope, başka çocukları olmadığı için onu evlat edinirler ve çocuğun adını, ayaklarındaki şişlikler yüzünden, Oidipus (ayakları şiş anlamında) koyarlar.

 

Sarayda büyüyen Oidipus, günün birinde, girdiği bir tartışmada yaşlı bir adamdan hoşuna gitmeyen bir söz işitir: “uydurma evlat”… Bunun üzerine Oidipus’un içine kurt düşer; çok geçmeden, kendisinin gerçekte kim olduğunu öğrenme tutkusuyla Delphoi’ye, Apollon’un kahinine gider. Kahin ona kim olduğunu bildirmez, ancak günün birinde babasını öldüreceğini ve annesi ile evleneceğini söyler. Buna duyan Oidipus, anne ve babasından uzaklaşmak için büyüdüğü ülkeyi terk eder. Ülkesinden uzaklaşır ve bir yol ayrımında seyir halindeki bir arabaya rastlar. Arabadakiler ona “yoldan çekil” diye hiddetle bağırır ve yanından geçerken içlerinden birisi başına kamçı ile vurur. Bunun üzerine öfkelenen Oidipus arabaya saldırır ve arabadakilerin hepsini öldürür.

 

Kim olduğunu bulma yolunda ilerleyen Oidipus doğduğu topraklara, Thebai’ye çok yaklaşmıştır. Ancak o yolun üzerinde gelip geçenleri takip eden, oradaki krallığı ve halkı huzursuz eden Sphinks adlı bir yaratık vardır. Önüne çıkan insanlara bilmece soran ve eğer doğru yanıtı alamazsa onları yiyen bu yaratık şimdi Oidipus’un karşısında durmaktadır. Sphinks ansızın bilmeceyi sorar: “Sabahleyin 4 ayaklı, öğle vakti 2 ayaklı, akşam vakti ise 3 ayaklı gezen hangi yaratıktır?”Oidipus düşünür, ancak yanıtı gecikmez: “İnsandır; çocukken emekler, büyüdüğünde dimdik yürür, yaşlandığında ise bir değneğe dayanır”. Bu yanıt karşısında yenik düşen canavar, kendini öldürür. Sphinks’in öldüğünü gören halk Oidipus’u, kocasını henüz kaybeden kraliçeye götürürler. Daha önce, canavarı öldüreni kral ilan edeceğini söyleyen kraliçe de sözünü tutar ve onu kral ilan eder. Günler birbirini kovalamaktadır; Kral Oidipus ve Kraliçe İokaste’nin iki erkek, iki de kız çocuğu olur. Oidipus, olan bitenden habersiz bir şekilde yaşarken ülkede kıtlık ve veba baş gösterir. Bunun üzerine Delphoi’deki kahine danışırlar. Kahin de onlara, Laios’un, yani ülkenin eski kralının katilinin ülke sınırlarında yaşadığını ve yakalanıp sürgün edilmedikçe bu felaketlerin geçmeyeceğini söyler. Oidipus bu işi bizzat üstlenir ve katili bulmak için kılı kırk yarar. Bulduğu her ipucu, dinlediği her kişi şüphelerin kendisine üzerinde toplanmasına neden olur. Anlar ki eski kral yani Laios, bu şehre girmeden hemen önce yolda rastladığı arabada öldürdüklerinden birisidir; hem de babasıdır. Ve yine anlar ki eşi, kraliçe İokaste ise annesidir! Bu dayanılmaz gerçek karşısında Oidipus adeta deliye döner. Kraliçe İkoaste, annesi ve eşi, Oidipus’un bu gerçeği öğrendiğini anlayınca kendi canına kıyar… Oidipus da İokaste’nin ölü bedenini saran elbisesindeki altın iğneleri söker ve defalarca iki gözüne birden batırır. Kan çanağına dönen gözlerinden kanlar boşanırken şöyle haykırır:

 

“Karanlıkta artık bu gözler, görmeyecek; keşke hiç görmeseydiler! Babamı öldürmezdim, beni doğuran ananın kocası olmazdım. Benimle uğraşmazdı tanrılar… Aynı kandan, çocuklarının kardeşi olan bir baba, babalarının kardeşi olan çocuklar, kocasının hem anası hem de karısı olan bir kadın…”

 

Sophokles’in tragedyasında ele aldığı mitolojik öykü, Freud’un kuramında yer alan, erkek çocuğun 3-7 yaşlarında yaşadığı karmaşayı sembolik olarak karşıladığı için “Oidipus Karmaşası” adına ilham vermiştir. Peki, bu karmaşa erkek çocukta nasıl çözüme kavuşur?Oidipus karmaşası yaşayan, yani annesine karşı daha yoğun duygular hissederken babasını kıskanan ve ondan korkan erkek çocuk, yeni yeni keşfettiği ve en çok değer verdiği cinsel organına zarar verileceğine inanır (iğdiş edilme). yaklaşık 3-7 yaş diliminde hissettiği bu karmaşık duygular nedeniyle oluşan  iğdişlik korkusu zamanla oidipal sevgiden (anneye olan sevgi) daha ağır basar ve nihayet çocuk bu korku yüzünden annesine duyduğu hisleri yavaş yavaş bırakarak babası ile özdeşim kurma yolunu tutar. Freud, oidipal çatışmanın işte bu şekilde çözümlendiğini belirtir. Çocuk, oidipus karmaşasının tehlikelerinden kurtulmak için babayla özdeşimi tamamlarken babayı ve onu temsil edenlerin yasaklarını, iyi-kötü değerlerini kendi kişiliğine sindirerek yavaş yavaş bir bir kontrol mekanizması yani “süperego” geliştirir.

 

Uzm. Psikolog Evren HOŞRİK

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder