15 Nisan 2018 Pazar

Reçel Kavanozu / Selin Köken



 
 
Gözlerinden öyle bir akıyordu ki hüzün.

İçimi acıttı kendini teselli etmeyişin, edemeyişin. O yanağa bir dokunabilseydim eğer, inan kendi bedenim de çekmek isterdim acını...

O an da seni çok sevmek istedim.

Fakat bu benim hikayemdi.

Ve sen bu hikayeye dahil olmak için çok küçüktün.

 

Küçük ve bir o kadar da şirin.

Tıpkı bir reçel kavanozu gibi sıkı sıkıya kapanmış ağzın.

Açamıyorum.

Benzediğin şeyleri bir köşeye koydum şimdi. Hala senden bana kalan gündelik lafların . Aklıma geldikçe gülümsüyorum.

Öyle işte...

Ne diyordum, bu benim hikayem.

Ve bu hikayeye dahil olmak için çok küçüksün.

Hani birini kaybedince bütün bunları fark edip ''ama aslında ben...''li cümle girişlerimiz vardı ya. Yaptıklarımızı onarmak istediğimiz.

 Ama başaramadığımız.

Şimdi onlar çok yersiz geliyor bana.

Bencilliklerimizi saymıyorum bile.

 

Her ne kadar reçel kavanozu kadar şirin olsan da bir tarafın hep hüzünlü gelmiştir bana.

Her yaşadığın acı göz bebeğinde saklanmış gibi.

Ahh küçüğüm !

Anneni çok özledin değil mi?

Ya baban...

Neyse o konulara girmeyeceğim.

Günlerin nasıl geçiyor ? Neler yapıyorsun ?

Koleksiyonuna kaldığın yerden devam ediyor musun ?

Bunları soramadım sana.

Bir yerlere yetişme telaşından.

Yetişmeye çalışırken düşüp, benim de yara aldığım oldu.

Yalnız değilsin anlaşılan.

Bir yerlere kaçma isteği sana da oluyor mu zaman zaman ?

Ben daha yeni döndüm.

Elimde olsa gelmeyeceğim de işte dünya telaşları.

Şimdi herkes kendi hikayesin de başrolde...

 

Anladım ki kırılan ne varsa tamirsizdi.

Kim bilir belki de onun hayatımıza girme nedeni sizin gerçeğinizi görmenizi sağlamaktı.

Nihayet gördünüz ya, görevi tamamdı.

Yani ikimizin hikayesi buraya kadardı.

Çünkü, bazı hikayeler buraya kadardı.

1 yorum: