30 Haziran 2018 Cumartesi

En Büyük Yeteneğim Kimsesiz Yaşayabilmek / Firkan Gülaydın




Koca şehrin görmezden geldiği, hiçbir seçim vaadinde yeri olmayan, petrol kadar etmeyen küçük çocuk!

Yerden özenle seçtiği taşlardan birini bana uzattı. ‘’Al abi bu sana şans getirecek’’ boncuk gözlerini tekrar yere eğdi. ‘’ Bugün benimle ilk konuşan kişi sensin. ‘’ Dedi. Sustum. Saate baktım akşam çökmek üzereydi. ‘’ Benim en iyi yeteneğim yerdeki taşların içinden faklı ve güzel olanları ayırıp biriktirmek!’’ Dedi. Gülümsedim.

Bir süre onu izledim. Yanından onlarca insan geçiyor ama kimse onu fark etmiyordu. Biraz sohbet ettik. ‘’ Biliyor musun abi, ben kimsesizim. ‘’ Dedi. Bende kimsesizim dedim. O an gözleri ışıldadı. Acısını anlayacak bir ortak olarak görmüştü beni. Kimsesiz olmak ne demek biliyor musun, dedim. Hayır dercesine başını salladı.

Kimsesiz olmak, yanında annenin babanın olmaması demek değildir, arkadaşlarının olmaması demek değildir. Kimsesiz olmak çocuk! Nasıl desem, böyle kabalıkların ortasında aynı dili konuşacak kimse bulamamak demek. Sen söylemeden acını anlayacak birinin ve başını omzuna koyacak bir sığınağının olmaması demek. Kimsesiz olmak demek, etrafındaki dostlukların bir gün hep çıkardan ibaret olduğunu öğrenmek demek. Yani bir ‘kimseye’ sahip olmak. Etrafın da ki insanların varlığıyla değil, seni anlama, seni tanıma, seni tüm kusurlarınla kabul etme ve tamamlama biçimleri ile ölçülebilir bir durum.

Yani ben de tıpkı senin gibi, kimsesizim. Hem de kalabalıkların tam ortasında!

Biraz anlayarak biraz anlamsızca yüzüme baktı. ‘’ Sen hiç aşık oldun mu abi?’’ dedi. Evet, dedim. ‘’ Nasıl güzel bir şey mi aşık olmak?’’  Acıtıyor dedim. Önce mutlu ediyor. Sanki yeryüzü sadece sana adanmış gibi ve Dünya’nın merkezi aşık olduğun kişiymiş gibi oluyor. Ama bir sabah deniz kenarında yudumladığın çayını bile henüz bitirememişken, aşk bitiyor!

Önce karanlık oluyor. Nefes bile alamam sanıyorsun. Sonra hafif hafif aydınlanıyor yaşamın. Ama hep biraz eksik, yarım kalmış... Zamanla güçleniyorsun yeniden. Eskisinden daha katı, daha tecrübeli.

Aşkın suretini elbet unutacaksın; ama acısını asla!

Aşkın kokusunu unutacaksın; ama ruhunda hep izi geçmez yaralar taşıyacaksın!

‘’ Ben hiç aşık olmayacağın abi,’’ dedi.

 ‘’Neden? ‘’

 ‘’Uğraşamam ben öyle işlerle böyle kafam rahat, ‘’ dedi, umursamaz bir yüz ifadesi takınarak.

Ahh be çocuk! Keşke senin elinde olsa. Seçemiyorsun. Aşkın bir mantığı kesinlikle yok. 

Aşk zamansız geliyor  ve çoğu zaman da yanlış kişi için, diyemedim!

Yanına sokulup başını okşadım. Sen sadece sağlığına dikkat et. Sağlığın yerinde olduğu sürece kimseye muhtaç olmayacaksın. Böylece minnet besleyeceğin de kimse olmayacak ardında. Zaman geçecek içinden, sen büyüyeceksin, o zaman güneşte senin olacak, toprağa dokunan tüm zararlı güneş ışınları da, dedim.

Ayağa kalktı. ‘’Artık gitmeliyim abi,’’ dedi. ‘’Gelirsen senin için yeni taşlar toplayacağım, hem artık benim daha büyük bir yeteneği var biliyor musun?’’ Neymiş bakalım o, dedim.

‘’Benim en büyük yeteneğim kimsesiz yaşabilmek!’’ Dedi ve koşar adım kalabalığın içinde kayboldu. Uzunca bir süre avucuma bıraktığı taşı izledim. Ay güneş ile yer değiştirdi. Gittim...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder