Palais de Tokyo, İngiltere doğumlu, Berlin’de yaşayan
dünyaca ünlü performans sanatçısı Tino Sehgal tarafından tasarlanan kapsamlı
bir sergi sunuyor. Philippe Parreno tarafından 2013’de başlatılan “carte
blanche” ın ikinci serisi, Palais de Tokyo’nun 13,000 m2
büyüklüğündeki alanının tamamını kaplayan sanatçıların müdahalelerinden
oluşuyor. Aralık’ın 18’ine kadar devam edecek olan, Daniel Buren, James
Coleman, Felix-Gonzales Torres, Pierre Huyghe, Isabel Lewis ve Philippe
Parreno’nun mekana özgü enstalasyonları dışında tümü insanlardan oluşan bu
sergi, Palais de Tokyo’nun alanını ve hissini başkalaştırıyor.
Pazar öğlen saatlerinde Palais de Tokyo daha yeni
kapılarını açmışken, sergi alanına girmek için şeffaf, parıldayan, boncuklu bir
perdeden geçiyorum. Birden bire genç bir
erkek çocuğu yanıma yaklaşıyor ve Tino Sehgal’in sergisini onunla gezip gezmek
istemediğimi soruyor; heyecanla evet diyorum. Birlikte beyaz duvarlarla kaplı
devasa alanı gezmeye başlarken “gelişme” sözcüğünün bana ne ifade ettiğini
soruyor. Ben dikkatli bir şekilde düşünüp gelişmenin bana ne ifade ettiğini
anlattıktan sonra genç çocuk bu defa kelimenin negatif bir anlamı olup olmadığını
soruyor ve bu sohbetin akabinde 20’li yaşlarında genç bir adam yanıma gelerek
beni diğer odaya yönlendiriyor. Nerede yaşadığımı, ne yaptığımı öğrendikten
sonra ondan biraz daha yaşlı bir hanım gelip beni yine başka bir odaya
götürüyor. Alanda dolaşmayı sürdürürken “gelişme” hakkında; “sence
milliyetçilik kalksa ve bu dünyada hepimiz sınırlar olmadan rahatça yaşasak
güzel olmaz mı?”, “Mars’ta yaşayabilsek sence nasıl olur?” gibi daha felsefi
sorular sormaya başlıyor. Performansın içeriği tamamen basitken, aynı zamanda
biraz rahatsız edici bir durumu da ortaya çıkarıyor. Soruların hepsini
cevaplayayım mı, dinleyeyim mi yoksa kaçayım mı diye düşünmeden edemiyorum. En
sonunda bu orta yaşlı kadın beni daha da yaşlı bir beyefendinin yanına götürüyor
ve konuşmayı onunla sürdürüyorum. O da
kendi deneyimlerinden bahsederken “gelişme” kelimesine bağlıyor ve
merdivenlerden aşağı indikten sonra performans bitiyor. Gittikçe yaşlanan
performans sanatçılarıyla gezerken aslında hayatın değişik evrelerini gezmiş
olduğumu ancak performans bittikten sonra fark ediyorum.

Aşağı katta yine çok yavaş adımlarla yürüyen Sehgal’in
performans sanatçıları var. Sürü şeklinde hareket eden bu insanlar gitttikçe
hızlanan bir tempoyla alanı turluyorlar. Bu esnada bir kız bana doğru yürüyor
ve son derece özel bir anını ve yeni ilişkisini anlatmaya başlıyor. Yine
yukarıda hissettiğim gibi ne yapacağımı bilemez haldeyken sırrını benimle
paylaştıktan sonra uzaklaşıp diğer performansçılarla yürümeye devam ediyor.
Hem ilginç hem rahatsız edici olabilen bu sergi, 40
yaşındaki eski koreograf ve 2013 yılında “Golden Lion” ödülünü kazanan Tino Sehgal’in
bugüne kadarki en kapsamlı sanat projesidir. 18 Aralık’tan evvel Paris’e
gelmeyi düşünenlere, Palais de Tokyo’nun labirente benzeyen bu inanılmaz alanını
etkileyici bir şekilde ziyaretçilerine gezdiren Sehgal’in sergisini şiddetle
tavsiye ederim.
Nefis bir anlatım.Bu çok özel ve özgün sergiyi gezmek,yaşamak için içimden Paris'e gidip görmek geldi.
YanıtlaSil