Koca şehrin
görmezden geldiği, hiçbir seçim vaadinde yeri olmayan, petrol kadar etmeyen
küçük çocuk!
Yerden
özenle seçtiği taşlardan birini bana uzattı. ‘’Al abi bu sana şans getirecek’’
boncuk gözlerini tekrar yere eğdi. ‘’ Bugün benimle ilk konuşan kişi sensin. ‘’
Dedi. Sustum. Saate baktım akşam çökmek üzereydi. ‘’ Benim en iyi yeteneğim
yerdeki taşların içinden faklı ve güzel olanları ayırıp biriktirmek!’’ Dedi.
Gülümsedim.
Bir süre onu
izledim. Yanından onlarca insan geçiyor ama kimse onu fark etmiyordu. Biraz
sohbet ettik. ‘’ Biliyor musun abi, ben kimsesizim. ‘’ Dedi. Bende kimsesizim
dedim. O an gözleri ışıldadı. Acısını anlayacak bir ortak olarak görmüştü beni.
Kimsesiz olmak ne demek biliyor musun, dedim. Hayır dercesine başını salladı.
Kimsesiz
olmak, yanında annenin babanın olmaması demek değildir, arkadaşlarının olmaması
demek değildir. Kimsesiz olmak çocuk! Nasıl desem, böyle kabalıkların ortasında
aynı dili konuşacak kimse bulamamak demek. Sen söylemeden acını anlayacak
birinin ve başını omzuna koyacak bir sığınağının olmaması demek. Kimsesiz olmak demek, etrafındaki
dostlukların bir gün hep çıkardan ibaret olduğunu öğrenmek demek. Yani bir
‘kimseye’ sahip olmak. Etrafın da ki insanların varlığıyla değil, seni anlama,
seni tanıma, seni tüm kusurlarınla kabul etme ve tamamlama biçimleri ile
ölçülebilir bir durum.
Yani ben de
tıpkı senin gibi, kimsesizim. Hem de kalabalıkların tam ortasında!
Biraz
anlayarak biraz anlamsızca yüzüme baktı. ‘’ Sen hiç aşık oldun mu abi?’’ dedi.
Evet, dedim. ‘’ Nasıl güzel bir şey mi aşık olmak?’’ Acıtıyor dedim. Önce mutlu ediyor. Sanki
yeryüzü sadece sana adanmış gibi ve Dünya’nın merkezi aşık olduğun kişiymiş
gibi oluyor. Ama bir sabah deniz kenarında yudumladığın çayını bile henüz
bitirememişken, aşk bitiyor!
Önce
karanlık oluyor. Nefes bile alamam sanıyorsun. Sonra hafif hafif aydınlanıyor
yaşamın. Ama hep biraz eksik, yarım kalmış... Zamanla güçleniyorsun yeniden.
Eskisinden daha katı, daha tecrübeli.
Aşkın suretini elbet unutacaksın; ama
acısını asla!
Aşkın kokusunu unutacaksın; ama
ruhunda hep izi geçmez yaralar taşıyacaksın!
‘’ Ben hiç
aşık olmayacağın abi,’’ dedi.
‘’Neden? ‘’
‘’Uğraşamam ben öyle işlerle böyle kafam
rahat, ‘’ dedi, umursamaz bir yüz ifadesi takınarak.
Ahh be
çocuk! Keşke senin elinde olsa. Seçemiyorsun. Aşkın bir mantığı kesinlikle yok.
Aşk zamansız geliyor ve çoğu zaman da yanlış kişi için, diyemedim!
Yanına
sokulup başını okşadım. Sen sadece sağlığına dikkat et. Sağlığın yerinde olduğu
sürece kimseye muhtaç olmayacaksın. Böylece minnet besleyeceğin de kimse
olmayacak ardında. Zaman geçecek içinden, sen büyüyeceksin, o zaman güneşte
senin olacak, toprağa dokunan tüm zararlı güneş ışınları da, dedim.
Ayağa kalktı.
‘’Artık gitmeliyim abi,’’ dedi. ‘’Gelirsen senin için yeni taşlar toplayacağım,
hem artık benim daha büyük bir yeteneği var biliyor musun?’’ Neymiş bakalım o,
dedim.
‘’Benim en
büyük yeteneğim kimsesiz yaşabilmek!’’ Dedi ve koşar adım kalabalığın içinde
kayboldu. Uzunca bir süre avucuma bıraktığı taşı izledim. Ay güneş ile yer
değiştirdi. Gittim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder