O kadar çok gittim ki, gelmelerim hayal kırıklığı dolu bir başka gitmeye
gebe oldu. Alışkanlık hali, bir aşktan, bir ev ya da bir sokaktan
her metreyle biraz daha uzaklaştı. Bir yere ait olmanın güvenini
bıraktım arkamda hep. Ben daha çok bir otobüse veya bir uçağa
ait oldum. Arkama bakmadım; arkaya bakmak “seni seviyorum”
demekti ve “seni seviyorum” giderken söylenecek bir laf değildi.
Sevemedim çoğunu zaten. Azını sevmenin pişmanlığı, kötü bir tecrübe
oldu. Şehirler, dostlar, aşklar ve duvarlar çok silik; çok umut
dolu. Tuzak gibi alışılabilinir görünen her şey. Tutamayacağın
sözler, daha önce tutmamanın bilinciyle mahcup, ağlamamak ya da
bekletmek gibi sorumsuz. Oysa bilinmeliydi onurlu bir “hoşça kal”
demenin paha biçilmezliği.
“Ben gelirim” dedim şehir inandı.
Kandırma kendini, farklı diye. Dönüp değişmemiş bulmak kadar
aynı olacak bu gitmek de. Birkaç gün sonra içinde bir parçam
olmayan tozlar uçuşacak etrafta. Alışılacak, unutulacak... Yenisiyle
değiştirilecek alışkanlıklar.
Gücenmiyorum, gücenme... Sadece yoruldum başımı cama yaslayıp
düşünmekten, kalmam için bir sebep olmamasından... Özleyip,
unutmaktan sıkıldım. Uzunca geri saymayı, aynı anda havanın açtığı,
aynı anda yağmurlu olduğu yerde olmayı, özlemeyi özledim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder