Neden Yemek
Seçeriz?
Psikolojide “itici uyarıcılarla koşullama” adlı
yöntem vardır ve bu yöntemden, örneğin alkol bağımlılığının tedavisinde
yararlanılır.
Alkol
almadan önce kişiye özel bir ilaç verilir; alkolle etkileşime giren bu ilaç,
içkiden bir yudum alır almaz kişinin kusmasına neden olur. Dolayısıyla bu
koşullama yöntemiyle, uzun vadede, kişinin alkolü azaltması ya da bırakması
sağlanabilir. Sigarayı bıraktırmak için de benzer bir uygulama yapılmaktadır.
Bugün
hoşlanmadığınız bir yemeği geçmişte, muhtemelen çocukluk yıllarında ilk kez
tattığınız sırada itici bir uyarıcıyla da karşılaştıysanız, o yemekten bir ömür
hoşlanmama olasılığınız yüksektir. Şöyle ki, bugün hoşlanmadığınız o yiyeceği
çocukluğunuzda ilk kez tattığınızda –yemeğin tadı ya da kokusuyla ilgili
olmaksızın– mideniz bulanmıştı. Belki o gün mideniz hassastı, üşütmüştünüz ya
da yemeğin içinde yabancı, minik bir ziyaretçi vardı. Eğer bunlardan biri
olduysa, ki büyük ihtimalle hatırlamayacaksınızdır; o yemeğin tadının nahoş
olduğuna koşullanmışsınız demektir. Bu durumda, uzun yıllar boyunca o yemekten
bir lokma bile almaya tahammül edemeyebilirsiniz. Koşullanmaya karşı
duyarsızlaştırılmadığınız sürece.
Çocukluğumun
ilk yıllarında tavuk yediğimi hatırlıyorum. Ama her ne olduysa , ki
anımsamıyorum, daha sonra asla tavuk ya da hindi yiyemedim. En azından bilinçli
bir şekilde yemedim. Daha pişerken bile mutfaktan kaçar oldum. Tavuk ya da
hindi eti yeme ihtiyacı duymadığım için bunun üstesinden gelmeye de
çabalamadım.
Bir
keresinde, şakacı (!) bir dostum hindi köftesini, bildiğim sıradan köfte diye
bayıla bayıla yedirmişti bana. Evet tadı gerçekten güzeldi; belli ki benim koşullanmamın hindinin
lezzetiyle bir alakası yoktu. Zaten çocukluğumdan beri de yememiştim ki tadını
hatırlayayım. Arkadaşım bana yediğimin hindi olduğunu söyleyince bir süre şöyle
hissettiğimi hatırlıyorum: “İçimde yabancı bir madde var, tuhaf ve rahatsız.”
Hindi köftesi o akşam lezzetli gelse de, o günden sonra yine de ağzıma
hiç sürmedim…
Kavram
olarak, Pavlov'un köpeğinden rahatlıkla anımsayacağınız klasik koşullanma
mekanizması çok güçlü çalışır. Bir kez koşullanma yaşadıktan sonra kısa sürede,
göz kapaklarının otomatik tepki vermesi misali reflekse dönüşür. Bir cismin ani
hareketine karşı göz kapaklarınızı açık tutmanız ne kadar zorsa, bir
koşullanma karşısında, aksi yönde davranmanız da o kadar zordur. Beynimiz,
bizim bilinçli ve seçme özgürlüğü olan tarafımız yerine karar verir ve ona göre
hareket eder. Öyle ki, farkında olarak ve sistemli bir şekilde müdahale
edilmediği sürece klasik koşullanmaya karşı Pavlov'un köpeğinden hemen hemen
bir farkımız yoktur!
Evet, yemek
seçmenin en önemli nedenlerinden birisidir klasik koşullanma. Fobiler de
çoğunlukla benzeri koşullanmalar sonucu edindiğimiz kaygı sorunlarıdır. Daha da
ilginci, az bilinse de fetişizmin de klasik koşullanma sonucu oluştuğunu
destekleyen bilimsel kanıtlar vardır.
O konu,
belki bir sonraki yazıda...
Uzm.
Psikolog Evren HOŞRİK
Yetişkinlikte bu konuya hakim olduğumuzu sanırdım. Bu açıdan bakmamıştım. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, Sema Hanım.
YanıtlaSil