Sevil 16 yaşında bir lise öğrencisiydi, tek amacı okuyup
mesleğini idare ettirebileceği bir yaşam tarzı oluşturmaktı. Gayet
başarılı, eğitimci dilinde “umut vaat eden” bir kişilikti. Okul koşturmacası
içerisinde aniden rahatsızlandı ve doktorlar psikolojik olarak etiketlendiğini
söyleyip hayatına kaldığı yerden devam
etmesini istediler. Ta ki bacaklarda uyuşmalar, şiddetli baş ağrıları kendini
gösterene kadar, yapılan tedavi sonucunda “MS” tanısı konulan Sevil daha çok
yıpranacağını bildiği bir yola girdi. Geçirdiği ataklar, hastanede yattığı
dönemler içine kapanık olan ruh halini daha da perçinlemişti. Kasılmaları da
eklenince umuda dair penceresini tam
olarak kapatmasa da yarılamıştı. Öyle yaşıtları gibi ele avuca sığmaz bir yapıya
sahip değildi. Ne “Anne akşam arkadaşlarıma çıkıyorum. “ cümleleri oldu ne de
“Hayır” cevabı aldı. Kendisine göre yaşını yaşayamıyordu ki.
Sevindirici haberler de almıştı. Üniversite sınavında
istediği bölümü kazanmış, yüzü gülmeye başlamıştı. Yarı senede tekrar
rahatsızlanıp okula ara vermek durumunda kaldı, ilaç tedavileri yapılan diğer tetikler uzun sürünce gücü de
tükendi ve okulu dondurdu. Yorgun düşmüştü bedeni o arada hem biraz kafasını
dinlemek, hem de gücünü toplamaya ihtiyacını vardı.Ders çalışıp tekrar sınava
hazırlandı ve açık öğretim bölümünü kazanıp derece aldıktan sonra devam kararı
aldı. Sosyoloji bölümüyle devam eden eğitim yolunun da devamında başarı elde edecekti.
Kamu kurumuna memur olarak atandı. Hayatında saklı kalmış
isteklerini öteleyerek kendi çevresinde sakinliğiyle göz doldurur oldu ama
hiçbir şey içindeki boşluğu doldurmadı. 7 yıldır mücadele ettiği “ms”
hastalığında yılgınlıkları, yorgunluklarını da alarak bir bavula doldurup uzaklara gitmek
istiyordu. Psikolojik olarak da çökmüş, doktorlardan hastane koridorlarındaki
her biri farklı olan hikâyeleri tanımasa bile o ağır havayı solumaktan çok
sıkılmıştı. Güneşli sahiller, deniz aşırı
bir ev yani denize kıyısı olan hayallerini gerçekleşmesi için öfkelerini, kızgınlıklarını ufkun derinliklerine gönderecek umuda yolculuk eden gemiler bekliyordu. Fırtınalarda korunduğu
liman çok uzakta olmayacaktı tıpkı yağmurdan sonra açan güneş gibi. Yaşamın başı
nasıl engebeliyse kıyısı da o denli yaşamaya değerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder