21 Kasım 2016 Pazartesi

CEVİZ AĞACINA BİR YAŞ / İlayda Zengin



Allı pullu akmıyor gözyaşı

öyle anne sarılışı

öyle çocuk yürüyüşü

balık yüzgeci

yaprağının damarı gibi masum kokuyorsa

yirmi bir yaşımın başında

Her şey geçiyor canımın en derini

Sana söylüyorum duy beni

Duy da söyle cevizağacına

Altmış yaşında da öyle kimselere söylemeden geçecek içim

Yeşil saflığı değil

Zifir siyahı saflığıyla bu sefer

 

Kanepelerinin rengini unuttuğum salonunda yalnız oturacağım,

Yaş süzüledursun sabahsızlığımızın uykulu morluklarından

Sen yine kimbilir bu yengeçliğinle bile nerelerde olacaksın

Tahta gıcırtılarıyla anlaşmalar imzalayacaktım bir de

Bak nolur erkenden onun için yumurtalar kaynatacağım

Kahve ölçeğini kendi göz kararımla ayarlamış olmamdan gurur duyacağım

Gel biraz sessiz olalım yedisinde saatin

Penceresine sarkan cevizağacının

Olağan kıskançlığına o sabah bir tanesini daha ekleyeyim

Bilmese de

Yedisini okuyamadan gözlerinin içinde ölesi tutmuş hevesini

 

İçerdeyim evinin

Hatta daha da kıskan cevizağacı

Salonun üçlüsünde

Onun olmasa da salonun kalbindeyim

Ucu püsküllü kırlentleri öpen de benim

Yaş burnumu geçti geçecek

 

Kırk yıllık hatrı olmayan kahve içmişiz o sabah

Yanlış ölçüden hep bunlar

Yanlış ölmeyelim de

Severek birbirimizi mazallah

Mezarımızın başına seni dikmesinler cevizağacı

Güldüğünü ilk kez gördüm onun

Ben çakmağı yakarken

Çakmak öyle yakılmazmış

İnsanın canı da bu kadar yakılmaz diyemedim

 

 

Birçok kum azaldı saatimden

Bir kum kaldı on biri kırk üç geçe

Yastığımızdaki toz zerreciklerinin annesi bu

Çocuklarını arayan gözü yaşlı

Kavuşamıyor içimdeki kum o yastıkla bir daha

Benim gözyaşı şimdi dudağımın kenarında

 

Kapı ağzında biriktirmişim gideceklerimi meğer

Ne çok kelime var hakkımızda biliyorum

Düğümlenemedik

Sonuç kısmı geldi hikayenin ne çabuk

Küçükken arka kapaklarını öptüğüm kitaplar gibi kaldı

Bir tahta gıcırdadı cevizağacı

 

Düştü galiba gözyaşı

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder