21 Kasım 2016 Pazartesi

''YAŞAYAN HAFIZA: TINO SEHGAL 300 PERFORMANS SANATÇISIYLA PALAIS DE TOKYO’DA" / Huma Kabakcı


Palais de Tokyo, İngiltere doğumlu, Berlin’de yaşayan dünyaca ünlü performans sanatçısı Tino Sehgal tarafından tasarlanan kapsamlı bir sergi sunuyor. Philippe Parreno tarafından 2013’de başlatılan “carte blanche” ın ikinci serisi, Palais de Tokyo’nun 13,000 m2 büyüklüğündeki alanının tamamını kaplayan sanatçıların müdahalelerinden oluşuyor. Aralık’ın 18’ine kadar devam edecek olan, Daniel Buren, James Coleman, Felix-Gonzales Torres, Pierre Huyghe, Isabel Lewis ve Philippe Parreno’nun mekana özgü enstalasyonları dışında tümü insanlardan oluşan bu sergi, Palais de Tokyo’nun alanını ve hissini başkalaştırıyor.

 




 

Pazar öğlen saatlerinde Palais de Tokyo daha yeni kapılarını açmışken, sergi alanına girmek için şeffaf, parıldayan, boncuklu bir perdeden geçiyorum.  Birden bire genç bir erkek çocuğu yanıma yaklaşıyor ve Tino Sehgal’in sergisini onunla gezip gezmek istemediğimi soruyor; heyecanla evet diyorum. Birlikte beyaz duvarlarla kaplı devasa alanı gezmeye başlarken “gelişme” sözcüğünün bana ne ifade ettiğini soruyor. Ben dikkatli bir şekilde düşünüp gelişmenin bana ne ifade ettiğini anlattıktan sonra genç çocuk bu defa kelimenin negatif bir anlamı olup olmadığını soruyor ve bu sohbetin akabinde 20’li yaşlarında genç bir adam yanıma gelerek beni diğer odaya yönlendiriyor. Nerede yaşadığımı, ne yaptığımı öğrendikten sonra ondan biraz daha yaşlı bir hanım gelip beni yine başka bir odaya götürüyor. Alanda dolaşmayı sürdürürken “gelişme” hakkında; “sence milliyetçilik kalksa ve bu dünyada hepimiz sınırlar olmadan rahatça yaşasak güzel olmaz mı?”, “Mars’ta yaşayabilsek sence nasıl olur?” gibi daha felsefi sorular sormaya başlıyor. Performansın içeriği tamamen basitken, aynı zamanda biraz rahatsız edici bir durumu da ortaya çıkarıyor. Soruların hepsini cevaplayayım mı, dinleyeyim mi yoksa kaçayım mı diye düşünmeden edemiyorum. En sonunda bu orta yaşlı kadın beni daha da yaşlı bir beyefendinin yanına götürüyor ve konuşmayı onunla sürdürüyorum.  O da kendi deneyimlerinden bahsederken “gelişme” kelimesine bağlıyor ve merdivenlerden aşağı indikten sonra performans bitiyor. Gittikçe yaşlanan performans sanatçılarıyla gezerken aslında hayatın değişik evrelerini gezmiş olduğumu ancak performans bittikten sonra fark ediyorum.




 

Aşağı katta yine çok yavaş adımlarla yürüyen Sehgal’in performans sanatçıları var. Sürü şeklinde hareket eden bu insanlar gitttikçe hızlanan bir tempoyla alanı turluyorlar. Bu esnada bir kız bana doğru yürüyor ve son derece özel bir anını ve yeni ilişkisini anlatmaya başlıyor. Yine yukarıda hissettiğim gibi ne yapacağımı bilemez haldeyken sırrını benimle paylaştıktan sonra uzaklaşıp diğer performansçılarla yürümeye devam ediyor.

 

Hem ilginç hem rahatsız edici olabilen bu sergi, 40 yaşındaki eski koreograf ve 2013 yılında “Golden Lion” ödülünü kazanan Tino Sehgal’in bugüne kadarki en kapsamlı sanat projesidir. 18 Aralık’tan evvel Paris’e gelmeyi düşünenlere, Palais de Tokyo’nun labirente benzeyen bu inanılmaz alanını etkileyici bir şekilde ziyaretçilerine gezdiren Sehgal’in sergisini şiddetle tavsiye ederim.


 

1 yorum:

  1. Nefis bir anlatım.Bu çok özel ve özgün sergiyi gezmek,yaşamak için içimden Paris'e gidip görmek geldi.

    YanıtlaSil