23 Nisan 2017 Pazar

Affet Beni Çocukluğum / Firkan Gülaydın


Her üç ayda bir olduğu gibi yine kendime bir seyahat rotası çiziyordum. Haritayı açtım büyük bir hevesle, gitmediğim yerlere bakıyordum? Sonra çocukluğumun oradan bana baktığını gördüm. Aniden anımsadım, ilk okulda hocamızın tahtaya astığı Dünya haritasını. Mavi okul önlüklü bir çocuktum, ağzım açık öylece haritaya bakıyordum. Bir ders boyunca baktım. Teneffüste tüm sınıf bahçeye çıktığında çok mutlu olmuştum. Çünkü; haritaya daha yakından bakabilecektim ve işte kocaman Dünya karşımda duruyordu. Benimdi! Avuçlarımın içindeydi!

Büyüdükçe o hissiyatla bir daha hiç bakamadım ben Dünya’ya.

Aslında hiç bir şeye bir daha öyle bakamadım ben.

Vapurlara mesela!

 Ben çocukken biliyordum bir gün bir vapura binecektim. Yıllarca beklediğim o ana kavuşacaktım. Sonra büyüdüm işte. Vapurların masal diyarlarına gitmediğini öğrendim, çakmak satan adamın, gitar çalan gençlerin zabıtalarca tartaklandığını gördüm vapurda.

Dostlarıma!

Çocukken iyi futbol oynamayan ama topu olduğu için takıma dahil edilen arkadaştan elde edilen çıkar gibi masum olmadığını öğrendim büyüyen dostlukların. Maskeleri olduğunu öğrendim sonra insanların.

Özleme!

 Eskiden okul zamanı tatili özlerdim, gelirdi tatil. Ben okulu özlerdim. Okul zamanı da gelirdi.

Şimdi; gelmeyeceği bilinen şeylere özlem duymanın çaresizliği öğrendim.

Aşka!

Bir daha asla çocukluğumda baktığım gibi bakamadım. Gofretimi paylaşmak kadar değerli olmadığını öğrendim aşkların. Her aşkın yüreğimde biz iz bıraktığını öğrendim sonra. Ruha nakışlanan yaraları olduğunu.

Sirklere!

Büyük bir hayranlıkla izlediğim fillerin gösterinin ardında derin bir acı yattığını öğrendim. Aslanların terbiye edilmek için günlerce kırbaçlanıp aç bırakıldıklarını. Hayvanlara yapılan zulmü, işkenceyi...

Savaşlara!

Tarih derslerinde ki destansı hikayeleri hep sevdim. Elime bir kılıç alıp geçmişe gidip bende katılmak istedim çoğu zaman. Sonra her savaşın bir cinayet olduğunu öğrendim ve ölenlerin sadece masumlar olduğu.

Zamana!

Akşam ezanına kadar çabuk geçen, matematik derslerinde hiç geçmeyen bir kavramdı benim için. Büyüyünce nasılsa kontrol edebilecektim zamanı. İstersem durdurabilecektim. Öyle olmadığını öğrendim sonra.

Zamanın; geçtikçe içimden; acıtan, yoran, yıpratan bir şey olduğunu öğrendim. Ve asla durdurulamayacağını.

İstanbul’a

Benim için kusursuzdu İstanbul. Filmlerden, resimlerden gördüğüm şu heybetli koca şehir. Esrar kokan sokaklarının olduğunu öğrendim, boğazın serin suları içinde yüzen pet şişeler gördüm sonra. Dolandırıcılar, en güzel manzaraların içindeydiler. İstanbul’un filmlerde ki gibi hep güler yüzlü olmadığını öğrendim.

Otellere!

Bende bir gün otelde kalacaktım. Uçsuz bucaksız havuzunda yüzecek, açık büfesinden dilediğimi yiyecektim. Ticari sevişmeleri olduğunu öğrendim otellerin, vergi kaçıran patronları olduğunu sonra.

Ve kendime!

Her şeyi hak etmediğimi öğrendim. Her denizde yüzemeyeceğimi. Düştüğüm yerlerden kalkmayı. Büyük düşmelerin izlerinin çocukken düştüğümde dizlerimde oluşturduğu yaralar gibi olmadığını öğrendim.

Affet beni çocukluğum.

Ben senin gibi bakmayı beceremedim Dünya’ya. Büyüdüm usulca. Kirlendim. Avuç içlerimde günahlar biriktirdim.

Affet beni çocukluğum. Sen içimde bir yerlerde saklısın biliyorum.

Hiç büyüme e mi? Dünya senin gördüğün gibi bir yer değil çünkü.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder