23 Nisan 2017 Pazar

SENSİZ BİR Y’OKYANUSUN ORTASINDA / Volkan Özaltın


Bavulunun tekerleri Arnavut kaldırımlarıyla sevişirken, lacivert gece saçlarını turuncuya boyuyordu. Tanrı’nın ciğerlerinden çıkan havaya İzmir’de meltem derlerdi. Saçlarını tanrının neyzen nefesi savurduğu bir sabah sen şehri terk ediyordun Tanrı beni dövmüştü ve benim gücüm Tanrı’ya yetmedi. Ağlaya ağlaya Tanrı’yı Tanrının babasına şikayet ettim. Kader ile keder arasında tek harflik bir fark nasıl ve ne kadar fark yaratabilirdi ki? Annesiz bıraktığım bu aşkı emzirebilmek için bileklerimi kestim. Kırmızı şarap döktüm Edgar Allan Poe şiirlerinin üzerine. Yüreğimde Gustav Klimt sarısı… Fonda Fahir Atakoğlu’nun Nazım ile Piraye bestesi…

Rimellerine akrep sürmüştün ve ben ilelebet hapsoldum Kız kulesinin orta yerinde. Sabahtı… Nefes borusuna cisim kaçmış gibi morarmıştı İstanbul… İstanbul mor, Galata Kulesi mor, Çırağan Turuncu’ya bulanmış sensiz ıssız bir y’okyanusun ortasındayım. Pusulasız, haritasız bir Piri Reis gibi… Mürettebatsız…

Bir Eylül sabahıydı çok iyi hatırlarım.  Saat sabah altıyı çeyrek geçiyordu. Dondurmalar bile alev alevdi siluetimin yanında. Sen Feribotla karşıya geçiyordun belki o sıra. Ben boş satırlar akıtıyordum yağlı boya tablolarına

Elini bile tutamadığım aşk! Artık aramızda kaç metreküp su, kaç dönüm arazi var? Kaç bulut? Kaç insan? Kaç dakika önce doğar güneş senin şehrinde? İnsanlar ayçiçekleri gibi döner mi yüzünü güneşe? senin şehrinde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder