Sabah kalk ,yüzünü yıka ,trafikte bekle ,işe git, çalış, eve
dön; ailenin beklentilerini yerine getir,patronuna asla hayır deme,topluma
uy.Bunlar her gün yerine getirmekle yükümlü olduğumu günlük görevlerimiz haline
geldi zamanla.Farklılıklar köreltildi,sıradanlık yüceltildi. Fikirler
unutturuldu, kurallar ezberletildi.Mutluluk ve anı yaşamaya ‘asilik’; düzenli
acıya ise ‘uyum ‘denildi.Denildi de denildi yapıldı da yapıldı kısaca beynimiz ve ruhumuz evcilleştirilerek içindeki vahşilik
ve özgürlüğe dair ne varsa her şey belirli bir sistem tarafından bizden
alındı. Karşılığında iş,ev,para,okul,kariyer sunuldu ancak alınan yalnızca boşa
gitmiş bir hediye olan hayat oldu. Ölü Ozanlar Derneği sistemin bize dayattığı
her şeyi elinin tersiyle itip izleyicilere özgürlüğü, farklılığı ve anı
yaşamanın ne demek olduğunu anlatan bir film olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmenliğini
Truman Show’un usta yönetmeni olan Peter Weir’in üstlendiği film 1989 yılında
çekilmiş ve senarist Tom Schulman’in kalemiyle En İyi Özgün Senaryo Akademi
Ödülü’nü alarak başarısını taçlandırmıştır.Welton Lisesinde geçen filmimizde
öğrenciler daima lisenin katı disiplini ve üstün başarılı olma hırsı ile baskı
altında tutulup belirli kalıplara oturtulmaya çalışılmıştır.Başarılı oyuncu
Robin Williams’ın canlandırdığı John Keating adlı yeni bir edebiyat öğretmenin
okula başlamasıyla öğrenciler Keatingin rehberliğinde hayata karşı daha yeni ve
daha özgür bir perspektif kazanıyor,edebiyatı yalnızca öğrenmiyor hissetmeye ve
yaşamaya başlıyorlar.Welton lisesindeki diğer öğretmenlerden farklı bir vizyonu
olan Keating diğer öğretmenlerin aksine öğrencileri kendi olmaya,yeni şeyler
peşinde koşmaya ve yeteneklerini keşfetmeye çağırır tüm bunları yaparken
öğrencilerini ‘Carpe Diem’ felsefesiyle tanıştırır ve filmimiz bu düşünce
yönünde ilerler.
Öğrenci-(şiir okur):Vakit varken tomurcukları topla
Zaman hala uçup gidiyor
Bugün gülümseyen bu çiçek,yarın ölüyor olabilir
Keating: Vakit varken tomurcukları topla. Bu duygunun Latince
ifadesi ‘carpe diem’ ne demek olduğunu bilen var mı? Yazar bunu neden yazmış?
Öğrenci: Acelesi olduğu için!
Keating: Bilemediniz dongg! Önemli olan yarışmaktı…Çünkü
hepimiz solucan yemi olacağız. İster inanın ister inanmayın her birimiz bir gün
nefes almayı kesecek. Kasılacak ve öleceğiz.
Bu yolda kendilerini yeniden keşfeden ve bir çiçek gibi
yeniden açan sınıf,öğrencilerden birinin Keating’in eski yıllığını bulmasından
esinlenip Ölü Ozanlar Derneğini yeniden dirilterek geceleri bir mağarada toplanıp
şiirler okuyup,özgür düşünce ortamı bulurlar en önemliside bunları yaparken
iliklerine kadar genç ve mutlu olduklarını hissederler.Carpe diem felsefesinin
verdiği bu yeni vizyonla öğrencilerden birisi sevdiği kızın peşinden koşacak
cesareti yakalar,diğeri şiir yazmaya başlar,başka birisi ise oyuncu olma
hayalinin peşinden koşacak cesareti bulur.Kısaca sınıftaki öğrenciler
içlerindeki genci yeniden çıkartarak iplerini kopartıp özgür kalırlar.Filmin
önemli sahnelerinden biri de Keating’in derste masaya çıktığı sahnedir
’Çıktım,çünkü sizleri farklı şekillerde görüyorum’diyen Keating tüm sınıfı
sıraların üstüne çıkmaya davet eder çünkü öğrencilere farklı bakmayı teoride
değil kanlı ve canlı olarak göstermek ister tepeden sınıfa ve eğitim sistemine
daha önceden hiç deneyimlemedikleri bir açıdan bakan öğrenciler bakmak ve
görmek arasındaki farkı bu ince çizgide kavrar ve değişimle tanışır.Zekice
kurgulanmış ve zihin açan metaforik göndermelerle dolu olan zengin senaryoyu
akıllara kazıyan bir diğer sahne ise
kitap yırtma sahnesidir,gerçekçi bir şiirin yer aldığı sayfayı öğrencilerin
yırtmasını ister Keating,öğretmeninin bu olağandışı isteği karşısında kafaları
karışan öğrenciler sayfayı yırtarlar,sonra başka sayfaları yırtmaya
başlarlar,buradaki yırtma eylemi birçok izleyici tarafından asilik veya
anarşiklik gibi algılansa da aslında altında başka bir sebep yatmaktadır ;Keating
için şiir gerçeklikten ibaret değildir onun için şiir
coşkudur,histir,duygulardır bundan dolayı gerçeklere dayandırılması doğru
değildir filmin daha sonraki sahnelerinde Keating yerine derse giren bir
öğretmen öğrencilerden daha önce yırtılmış olan sayfadaki şiiri açmalarını
ister,öğrenciler ise o sayfanın yırtıldığını söylerler bu durumda öğretmenleri ironik bir şekilde ‘demek
gerçekçi şairleri hiç işlemediniz’ der.Bu sahnede eğitim sisteminindeki iki zıt
kutup senaryoya başarılıca yedirilmiştir bir tarafta lirizmden,coşkudan ve
hayattan zevk alan bir eğitimci,diğer tarafta ise realist katı ve kuralcı
sıradan bir otorite gözler önüne serilmiştir.Filmin sonunda intihar eden bir
öğrenci yüzünden sorumlu tutulan Keating okuldan atılır,oysa ki o öğrencilere
farklı seçeneklerin de olduğunu göstermekten başka bir şey yapmamıştır,o
yalnızca tek yönü olduğunu sanan insanlara haritalar vermiş başka yollarında
olduğunu, hedeflerine ulaşan yolda hangisini kullanmak isterlerse özgür
olduklarını göstermek istemiştir.Buradan da anlıyoruz ki sistemin katı ve
değişmez olduğu durumlarda açık fikirli insanlar ve öğrenciler ne kadar doğru
yolda olursa olsunlar sistem buna izin vermiyor,ve zarar gören yine bu genç ve
çağdaş zihinler oluyor.Filmin sonu bu bakımdan çok ucu açık kalmış
diyebiliriz.Carpe Diem felsefesiyle yaşananlar sonunda kendimizi bulup hayattan
keyif alabiliriz diyor sonu ama aynı zamanda da sonuçlarının iyi olacagının
garantisini bize vermiyor,aksine bunun sorumluluğunu taşıyabilecek durumda
olmamız gerektiğini işaret ediyor.Bir işten atılma ve ölümle sonlanan film,sonu
ne olursa olsun kısa bir zaman diliminde bile olsa yaşamanın ve hayatta olmanın
keyfini gözler önüne seren zamansız bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Ethan
Hawke’nin gençliğine şahit olduğumuz film bize zamanda kısa ve keyifli bir
yolculuk yaptırarak iç çektiriyor.Filmin sonunda‘O Captain my captain’ diye
seslenerek sıraya çıkıyor Todd Anderson öğretmenini son kez selamlamak için
daha sonra ölü ozanlar derneğinin diğer genç üyeleri de ona katılıyor ve hepsi
Keating’i aynı onun öğrettiği gibi farklı bir açıdan uğurluyor,’teşekkürler
çocuklar’ diyor Keating ve filmimiz
burada bitiyor. Aynı zamanda kitabı da bulunan filmle kitap arasında yok
denecek kadar az bir fark var,annemin tavsiyesiyle elime aldığım kitap filmdeki
öğretileri pekiştirmem açısından yardımcı oldu diyebilirim ama filmle neredeyse
aynı olduğu için kitabı okurken aklımda hep film sahneleri canlandı ve bu durum
hayal gücümün gölgelenmesine sebep oldu ,eğer filmi izleyip kitabı da
okumadıysanız önce kitaptan başlamanızı tavsiye ederim bu yüzden.Ölü Ozanlar
Derneği neredeyse herkesin aşina olduğu unutulmaz bir yapıt olarak film
arşivlerimizde yerini aldı,ancak bence bu kadar başarılı ve sağlam bir yapıt
olmasının asıl sebebi günümüz filmlerinin aksine sadece zamanının değil tüm
zamanların konusu olan eğitimi konu alması ve bunu edebiyat ve başarılı
oyunculuklarla taçlandırmasıdır.Robin Williams’ın sade ama iddialı oyunculuğu
bu filmde bir kez daha akıllarımıza kazınıyor.’Kim ne derse desin,söcükler ve
düşünceler dünyayı değiştirebilir’sözlerine yer veren film içerdiği derin
felsefeyle umarım bir gün eğitimcilerin ve otoritelerinde dünyasını değiştirip
gençlere ve geleceğe daha özgür bir yaşam şansı verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder