21 Temmuz 2017 Cuma

Tutkularını ciddiye alanlarda bugün: Prof. Dr. Mehmet Ömür / Ayseli İzmen




Nazım Hikmet’i herkes anlayamaz. Anlamamalı da zaten. Benim Nazım’ın dizeleri ile tanışmam bebeklik arkadaşım Eda Soylu’nun ona tutku ile bağlanması ile başladı. Onun bu heyecanını, bu tutkusunu yaşamak ve anlamak benim için kolay olmadı. Ta ki hiç bir şey beklemeden üretmeye başladım, ta ki memleketim zor durumlara düştü, ta ki tutkularımla dans ettim Nazım’ı o zaman anladım.

 

Özellikle “Yaşadım diyebilmek için” şiirini her dinlediğimde nedenini bilmediğim bir sebepten ağlıyorum.. Bugün sevgili Mehmet Ömür ile yaptığım söyleşiyi yazarken, aklımda sadece yine Nazım’ın şiiri var. Nedeni bu yazıda gizli.

 

Mehmet Bey tutkuları ile yaşayan bir doktor. Sadece mesleğini yapmıyor hayatı yaşıyor. Fotoğraf çekiyor, resim yapıyor, şarapla ilgili kitaplar yazıyor,  atölyeler düzenliyor, bol bol gezip farklı kültürleri tanıyor. Kısaca hayatı bütün renkleri ile yaşıyor. Hayat sadece bir renk değil, farklı tonlarda da değil. Bir çok rengi olmalı hayatın. Bir çok enerjisi. Mehmet bey adeta bir gök kuşağı. Gelin kendisini yakından biraz daha tanıyalım.

 

Bütün tutkularınızı ciddiye alıyorsunuz. Elinizi attığınız her alanda çok başarılısınız. Nasıl her şeyi aynı anda yapabiliyorsunuz? Yorulmuyor musunuz?

 

Sorunun içinde cevabı da var. İnsan bir şeye tutku ile bağlanırsa bu bir insana aşk olabilir, bir resme, sanata, tanrıya ya da şarap olabilir, o eninde sonunda sizi yaratmaya ve sevmeye yöneltir. Bu da insanı asla yormaz.

 

O zaman karakter olarak da çok tutkulu olmalısınız ki bu kadar farklı alanda başarı gösterebiliyorsunuz?

 

Evet aynen öyleyim. Gerçekten bir şeye tutulunca peşinden gidiyorum. Mesela şu an iphone fotoğrafçılığı ve iphone sanatı ile ilgileniyorum. Bu tutkum sonucu Amerika’ya 3 günlük kursa gittim. Gelecekte iphone ile çekilecek fotoğrafları daha çok göreceğimizi düşünüyorum. Bu konuda dersler de vermeye başladım. Ancak bu tutkum yüzden  şarabı biraz ihmal ettim. Ona yeteri kadar vakit ayıramadığım için üzülüyorum.

 

Peki “time management” yani zamanı doğru kullanmayı nasıl ayarlıyorsunuz? Bu kadar çok alana yetişmek, bir yandan da doktorluk yapmak çok zor olmalı.

 

Güne erken başlarım, geç bitiririm. Benim esas mesleğim doktorluk. Ancak şu an uzatmaları oynuyorum. Hobilerimi mesleğe çevirmeye çalışıyorum. Benim için bir geçiş dönemi şu an. Sabah 8:00 de ameliyata başlarım, geç olmadan da çıkarım. Yemek sonrası benim için hobi zamanı. Gece 2 ye kadar üretiyorum. Resim düzenliyorum, okuyorum, yaratıyorum. Sessizlikte daha yaratıcı ve üretken oluyorum. Adeta bir terapi gibi oluyor. Bu da bağımlılık yapıyor.

 

Sanatın bağımlılık yapıcı ve mutluluk verici bir unsur olduğunu düşünüyorum. Herkesin sanata bir ucundan bulaşması gerekli..

 

Toplum olarak çok üretken ve yaratıcı değiliz. Bir çoğumuzun hobisi bile yok. Size bu ilham ya da vizyon nasıl geldi?

 Aslında çocukluğumdan beri böleyim. Genetik olduğunu düşünüyorum bazı şeylerin. Ben hep kendi kendime ürettim ve yarattım. St. Joseph’de okurken edebiyat ve müzikle beslendim. Orası kültürel anlamda güçlü bir okuldu. Fransız kültürü ve öğrendiğim dil sayesinde lise ve üniversite yıllarında rehberlik yapmaya başladım. Şarapla da bu sayede tanıştım. Fransızlar o dönemde Türkiye’ye geldiğinde şarap içmek isterdi. Şaraba girişim bu şekilde oldu. Bu arada ben 20 sene önce televizyonu hayatımdan çıkarttım. Türkler malum çok sever televizyon izlemeyi. Televizyon hayatınızdan çıkınca, insan farklı alanlarda çalışmalar yapabiliyor.

 

 Şu an gençlere ne tavsiye vermek istersiniz?

 

Sevdikleri şeyleri yapsınlar. Çok çalışsınlar. Çalışmanın mutluluk verdiğini düşünüyorum. Çalışmak, üretmek, yaratmak. Size ait bir şeyi tamamlayıp bıraktığınız zaman onun vermiş olduğu haz başka. Osmanlı’da mesela çeşme yapılırdı. Bu bir film, kitap, müzik, resim her şey olabilir. Herkesin arkasında yaptığı bir şeyi bırakması lazım.

 

Gördüğünüz gibi Mehmet Ömür sadece bir renk değil. Şarap, fotoğraf, resim, üretmek, yaşamak, renk, daha çok renk, onu anlatmak için kullanabileceğim kelimelerden sadece bazıları.

 

Günün sonunda yine aynı yere çıkıyoruz. Nazım’ın dizelerinde buluşuyoruz.

 

“Yaşamayı ciddiye alacaksın,

Yani o derecede, öylesine ki,

Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

Yahut kocaman gözlüklerin,

 

Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

İnsanlar için ölebileceksin,

Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

Hem de en güzel en gerçek şeyin

    

Yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak yanı ağır bastığından.”

 

Nazım Hikmet

 

Mehmet Ömür’ü takip etmek için aşağıdaki linklere tıklayın:





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder