"Denizin eteğini
sıyırıversen," dedi, "tüm kestanelerini ayıklasan bir bir ve
yalınayak yürüsen üzerinde; huzur ve güven ile." Denizi sonsuz kılar mıydı
bu korunaklılık, boğulmama keskinliği ve yüzememe esrikliği... "Deniz
neden sonsuz olmalı ki!" diye mırıldandı içinden, dudaklarına kadar ulaşan
ama bir türlü dökülemeyen iç sesle; "Deniz neden ölümlü değil!"
-gece oldu sonra;
hayallerini başlattığı saatlerdi kısaca- Saçlarını balonlara bağladı uçurmak
için kokusunu herkese. Bir tek o duysun istedi haykırışını; ne mümkün! Bir tek
o duymadı! Bereketli yatağına gömdü başını uzasın, ulaşsın diye balonların
yetişemediği yere elleri... "Tutku yanıcı maddeden mi yapılmıştır?"
diye geçirdi içinden; gerçekten dokunursa daha mı az yanacağını merak ederken.
Öznelerinin iplerini kesti, özgür bırakmak için; saçlarıysa artık yataktan
biçare.
Sevişmek istedi
çılgınca tüm kelimelerle; batırmadan acıtmadan pamuk kıvamındaki bir öfkeyle.
Keşfetmişti içinde ondan bağımsız atanı, keşfetmişti içine oturan güçlü
yanlarını; keşfedememişti bir kez daha aşkı. Tek arayışı buymuş gibi, titrerken
dudakları. Kalbi yalancı, ruhu yalancı; tırnakları bu öfkeye çok yabancı.
-astral seyahate hep
özenmişti- Mabedine dökülmeye gitti. Bir sürü şey biriktirecek, bir sürü şey
bitirecek; bir sürü şey bırakacaktı. "Ya uyu, ya konuş, ya seviş; ama
seviş! " Sesindeki coşkudan zerre pişmanlığı olmadan. Uzun süre hiçbirine
başlanamadı. Sonra uzun süre aldı konuşmaları. Gözlerini kapatıp "Gözleri
yok; gözleri yok anımsanacak!" diye kendini dövüyordu. Kendini dövmeye
yeni başlamamıştı; eskiden beri bildiği bir kaleydi bu. Kendini bağırışlarıyla
ezerek korunaklı kılıyordu. Güçlüydü; sevişirken ve unuturken! Uyanmayı
unutmuştu, uyanmamak hoşuna gidiyordu.
Elinden gelse gideceği
her yere yalın ayak ve asla koşmayarak gitmeyi tercih edecekti. -vakit öğlendi-
Hava sert, dudakları kilitti. Kimliksizliği korunaksızdı ve anladıkça
haykırıyordu: "Benim adım yok! Benim adım yok!" Ona hiç seslenilmedi
ve o, bunu asla önemsemedi ki! Ertesi gün arzulanmadığı arzularda boğulurken;
kilden ayırmıyordu bedenini. Biraz daha gerçeklik biriktiriyor ve yatağı,
öfkesini anımsamayacağı kadar soğuyordu. Hatırlıyordu!.. Farkına vardığında,
hoşuna giden bir kelime oyununu keşfetti. Eşanlamlı sözcüklerde ona hep biri
olumlu, biri olumsuz gibi gelirdi. İyi anları anımsar; kötü anlarını
hatırlardı. Öfkesini anımsamaya başladı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder