Şarap
yaklaşık olarak yetmiş yüz yıldır hayatımızda. Her ne kadar ilk şarabın tam
olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığı belirsiz olsada, medeniyete geçişle
beraber şarabın yaygınlaştığı bilinen bir gerçek.
Kayıtlı
tarihe göre ilk şarap M.Ö 5000-6000 yıl arasında Kafkasya ve Mezopotamya’da
doğdu. Bu dönemde üretilen şarap günümüzde ki şaraptan tat olarak daha
farklıydı. Hurma, üzüm,çeşitli yerel meyveler ve baharat konularak hazırlanan
bu karışım su ile karıştırılarak içilirdi.
Bazı
tarihçilere göre ise şarabın ana vatanı Gürcistan’dı. Bunun nedeni
Dünya’da bulunan yerel asmaların (vitis vinifera) yaklaşık olarak %15’inin
Gürcistan’da bulunmasıydı. Bu yüzden bazı kitaplarda ilk şarabın Gürcistan’da
bulunduğu daha sonra güneye kaydığını okuyabilirsiniz.
Şarabın tam
olarak nereden geldiğini bilmiyor olabiliriz. Ancak bulunan kalıntılar
sayesinde M.Ö 3000 yılı itibari ile şarabın sadece üzümden üretildiğini
söyleyebiliriz. Bu dönemde Batı Lübnan’a hakim olan Fenikeliler, deniz yolu ile
günümüzün Lübnan, Cezayir, İsrail, Tunus, Mısır, Yunanistan, İtalya ve
İspanya’sı ile deniz ticareti yapıyordu. Yapılan ticaretler sayesinde çevredeki
ülkere bilgi aktaramı yapan Fenikeliler alfabenin yayılmasını kolaylaştırmıştı.
Özellikle şarap, zeytintağı ve reçine ticaretine önem veren Fenikeliler, şarap
yapımı ve bağcılık hakkında öğrendikleri bilgileri çevredeki uygarlıklara
yazılı yollar ile paylaşıyordu.
Bu
uygarlıklardan Mısır, şaraba en çok önem veren uygarlık olmuştu. Eski Mısır
dönemine ait duvar yazılarına baktığımız zaman, şarap hakkında bir çok
bilgi bulmak mümkün.
Bu yazılarda
şarap yapımı için kullanılan üzümlerin nasıl yetiştirildiği, toplandığı,
ezildiği ve fermente edildiği net bir şekilde anlatılıyor. Buna ek olarak, bazı
yazılarda, şarabın nasıl saklanacağı ve hangi okazyonlarda içileceğini öğrenmek
de mümkün. Bu duvar yazılarından ve resimlerden yola çıkarak, Aristokratların
şarabı günlük hayatlarında sıkça yemek ile tükettiğini ve kutlamalarda içtiğini
söyleyebiliriz.
Bu dönemde
Mısırlılar ölümden sonra hayata inanırdı. Bu yüzden ölen kişi değerli eşyaları
ile gömülürdü. Şarapta bu değerli eşyalar arasında geliyordu. Yapılan kazılar
sonucunda, Kraliyet aileleri için inşaa edilen ölüm odalarında büyük çömlekler
içinde şarap kalıntılarına rastalandı. Bu çömleklerde şarabın hangi üzümden
üretildiği ve üretim tarihi yazılıydı. Tarihteki ilk rekolte de bu şekilde ortaya
çıkmış oldu.
M.Ö 2000
yılı itibari ile şarap Yunan kültürünün en önemli bir parçalarından bir
tanesiydi. M.Ö 1000 yılından sonra Yunan imparatorluğu yayılmaya başladı ve
bağcılık Kuzey Afrika, Güney İspanya, Fransa’nın güney batısı, Sicilya ve
İtalya’nın büyük bir bölümünde gelişmeye başladı.
Bu dönemde
üretilen şarap günümüzün şarabından tat olarak daha farklıydı. Kuru üzümlerden
yapıldığı tahmin edilen şaraplar daha yoğun, tatlı ve konsantreydi. Şarabın
kalitesinden emin olamayan Yunanlılar şarabı çoğunlukla sıcak su yada tuzlu su
ile karıştırarak servis ederdi. Henüz şişeleme mümkün olmadığı için üretilen
şaraplar, Amforalarda (bir çeşit Yunan çömleği) saklanırdı ve
taşınırdı.
Eski
Mısırlılar gibi şarap Yunanlılar için de oldukça önemliydi. Şarap tanrısı
Dionysus olmadan hiç bir kutlama yada festival gerçekleşmezdi. Yunanlılar aynı
zamanda şarap hakkında bir çok şiir ve yazı yazar, çeşitli sempozyumlar
düzenlerdi. Yunanlılar için şarap aynı zamanda bir geçim kaynağıydı. Özellikle
günümüzün Toskana’sında bulunan Etrüskler ile ticaret yapan Yunanlılar, bu
bölgede şarabın gelişmesini ve yayılmasını sağlamıştı.
M.Ö 1 yüz
yılda Romalılar Akdeniz’i ele geçirmesi ile beraber bağcılık çok daha farklı
bir boyut kazandı. Bağcılık ve enoloji alanları gelişmeye başlamış, şarap yapım
teknikleri geliştirilmişti. Dönemin ünlü yazarı Virgil’in vermiş olduğu “Bağlar
yüksek tepeleri sever” tavsiyesi halen geçerli olup, bir bağcıya
verilebilecek en iyi tavsiyeler arasında gösterilir.
Yunanlıların
aksine, Romalılar şarabı ahşap fıçılarda saklıyorlardı. Ortaya çıkan şaraplar
günümüzün sofra şarapları gibi daha hafif,genç ve köşeli bir yapıya sahipti.
Ancak en iyi şarapları yüzyıla kadar yıllanabilme özelliğine sahipti.
Bu
dönemlerde şarap özellikle Yahudiler ve Hristiyanlar için dini bir sembol
haline gelmişti. Yahudiler şarabı özellikle kutlamalarda, düğünlerde ve
hamursuz bayramınında içmeye başlamıştı.
İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki gece havarileri ile yediği son akşam yemeğinde şarap içerken “bu benim kanım” dediği öne sürüldüğü
için, Hristiyanlık’ta şarap oldukça önemli bir sembol haline gelmişti. Bu
yüzden Hristiyanlığın yayılması ile şarap tüketimi giderek arttı.
Bu dönemden
sonra uzun yıllar bağcılık gelişmedi. 5. yüzyılda Roma İmparatorluğunun çökmesi
ve akabinde Karanlık çağa girişle beraber aydınlanma çağına kadar şarap
yapımına gereken önem verilmedi.
Dini açıdan
önemli bir yere sahip olduğu için 11. yüzyılda Avrupa’da bağcılık,
rahipler tarafından kontrol altına alındı. Kiliseler Avrupada’ki en iyi bağlara
sahip oldu ve bu şekilde bağcılık nisbeten gelişmeye tekrar başladı.
Göründüğü
gibi şarap binlerce yıldır hayatımızda. Kimi zaman uğruna şiirler yazılar
yazılmış, kimi zaman kutlamaların bir parçası olmuş. Bazen kutsal ve dini
törenlerde içilmiş, bazen hastalıkları tedavi etmekte kullanılmış. Kimi zaman
insanları bir araya getirmiş, kimi zaman ayırmış. Ne şekilde olursa olsun,
şarap her türlü okazyona eşlik etmiş.
Şarabın
tarihini bilmek, şarabı anlamak için güzel bir başlama noktası. Plato’nun M.Ö
400 yıl önce dediği gibi “Allah tarafından insanlığa verilen hiç bir şey şarap
kadar değerli ve mükemmel olamaz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder