Hak edilmiş acılar çalar bazen şarkılar.
İçinde ellerin, içinde yüreğinin sesi.
Ve gözlerin,
Ay ışığı mı yolumu aydınlatan,
Yoksa Güneş mi yüreğimi yakıp kavuran?
Sözlerin,
Hançer mi ciğerimi kesen,
Yoksa bir lütuf mu
sesinin yaşamımda ki varlığı?
Hak edilmiş acılar süzülür yağlı boya tablolarından.
Lal olmuş acılar, sessiz.
Bir daha hiç konuşmayacak!
Vicdanın en büyük hazine bana Tanrı’nın verdiği,
Merhametin ellerimi semaya açma sebebim.
Öyle çok yakınım ki sana,
İşaret parmağımı göğe kaldırıp gösterdiğim yıldızlardasın.
Öğreniyorum zamanla,
Her rüzgarda açılmazmış yelkenler.
Kıyıya çabucak varmak isterken, bir girdabın içinde
kaybolurmuşsun.
Sonra;
Çekip gitmek istersin, bilmediğin yerlere.
Adında sadece – uzak – kelimesi geçiyor diye.
Ki çere midir, göçmek bir şehirden bir şehre.
Yüreğinde, nereye gitsen taşıdığın his aynı olduğunda.
Her şeye rağmen,
En güzel erdemdir;
Kırılmamak, kızmamak, hiç bir şey olmamış gibi
davranabilmek.
En güzel vicdandır,
Kırılmamayı kızmamayı becerebilmek.
Çünkü;
Belki bu son gecedir.
Belki bu son sabah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder