Beynimdeki çığlığı
bastırıyor gök gürültüsü. Bir aydır dokunmadığım
teni anımsıyorum
aniden. Çok uzun zaman değil belki de ama
özlem kokuyor
duvarlar. Bir insan bir insanı saçını tararken bile
hatırlar mı? Bu rengi
yakıştırdın mı sende; yoksa yerden yere yerdin
mi yine? Özlem
diyorum sadece iki hece; aklımda, beynimde,
burnumda, tüm
hücrelerimde. Baktığım aynada; tuttuğum tokada; o
yeşil hırkada; mavi
eşekte…
Yağmur yağıyor deli
gibi sevdiğim… Yağmur mu deli gibi yağıyor;
sevgim mi deli gibi,
virgülsüz bıraktım o cümleyi. Yağmurla kokun
geldi burnuma; biz
ayrıyken değiştirdiğin için beğenmediğimi
söylediğim ama
burnumdan hiç gitmeyecek şekilde hissettiğim
mor kokun. Biliyorsun
sevdiğim her şeyi mor ile açıklıyorum ben;
örnekler, mecazlar, betimler,
lirikler… Her kare mor hayatımda;
eğer hatırlanacaksa.
Duydun mu bir şimşek
daha! Kapın açık uyuyorsundur sen şimdi;
ya da uyuyamadın
korkundan. Korku filmlerinde kilitleyip deprem,
şimşek anlarında
sonuna kadar açık kalan kapın; sessizce kilitleyip
benimsin sandığım
odan, posterler, izinsiz astığım ve durmadığına
emin olduğum
fotoğrafımız… Hangi kareyi hangi anda çıkartabileceğim
aklımdan? Evet,
bunlar benim ütopyam. Hiç konuşmadığımız
meseleleri bile
konuşmuşuz gibi; senle konuşur gibi yaşıyorum
hâlâ. Beni hiç
dinlemediğini; hiç sevmediğini; her zerremde
sen’ken hep yok
sayıldığımı unutur gibiyim özledikçe… Evde
oturmuş senden haber
beklerken yanındakilere karışık durumlar
diye bahsedebilip
bana nasıl bir yalan yaşattığını bile görmezden
geliyorum özlemim
arttıkça…
Ben alışamayacağım
galiba bu duruma; senin için her şey daha da
kolaylaştıkça…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder