Hepimiz
sevilmek, övülmek isteriz. Birisi tarafından önemsenmek, düşünülmek ne kadar
hoş bir durumdur. Ama sana ilişkiler üzerine birkaç can alıcı itirafta
bulunacağım.
Hatırla!
Bir ilişkiye
başladığında, başlangıçta her şey ne kadar güzeldi. Heyecanlı, enerjik,
tutkulu.
Biraz zaman
geçtikten sonra ne oldu?
İçten içe
bir üstünlük çabası içine girdiniz. Başlangıçta cazibeli yüzleriniz ortaya
çıktı, ılımlı bakış açılarınız. Bunlar köprüyü geçmenin parçalarıydı! Bir diplomatik
çıkarım.
Ve işte
kafese girdin. O kendisini senin Dünya’nın merkezi yapmayı başardı. Başlangıçta
yaptığı jestler ile, gösterdiği saygı, sevgi, hoşgörü ile seni onunla mutlu
olacağına ikna etti. Onsuz olursan mutlak bir mutsuzluk içinde olacaksın! Yakalandın!
Zihnin seni ele geçirdi.
Sonra;
sahiplenici, hükmedici, salgırganca bir çatışma başlar. Seni yeryüzünün en
mutlu insanı yapan kişi şimdi seni acılar içinde kıvrandırır. Umursamaz. Ama
sen ne kadar acı çeksende artık gidemezsin. Oyunun kuralı bu! Hep içten içe
şunu düşüneceksin; ‘Beni yeniden mutlu edebilir.’
Onu sevdin.
Çünkü; başlarda senin egonu okşadı. Senin mükemmel ve bulunmaz biri olduğunu
söyledi. Seni seviyor. Çünkü; sende ona aynı şeyleri söyledin. Bu aranızda
yaptığınız gizli bir sözleşme gibidir. Sen bana yardımcı ol, ben de sana. Bir
süre sonra başına buyruk hareket etmeye başladığında, onun hükmünden çıktığında büyü bozulur. O zaman
sana; senin aslında mükemmel biri olmadığını söyler. Bu seni incitir. Çünkü;
sen buna inandın!
Sonra rüya
bitti!
Ancak; gerçek sevgi ego beslemez. Mükemmeli
aramaz.
Okul
yıllarımda bir arkadaş ortamında bir çiftle tanışmıştım. Hepimizin gördüğü ve
uğruna nice dedikodular çevirdiğimiz bir çift manzarasıydı. Kız sarı saçlı,
orta boylu, fiziği çok düzgün ve sempatik güzel bir kızdı. Erkekse biraz kaba,
şişman ve toplum içinde konuşmayı pek beceremeyen bir tipti. Ortamda ki herkes
belki de aynı şeyi düşündük. Bu kızın bu çocukla ne işi var! Sende mutlaka bir
yerlerde bunu düşündün! Çocuk zengin bir ailenin oğlu olmalıydı! Biraz sohbet
edip ilişkiyi deşince öyle olmadığı ortaya çıktı. Çocuk, kızın babası vefat
ettiğinde hep onun yanındaydı, üniversiteyi kazanabilmek için dershaneye giden
kızı çıkışta her akşam alıp eve bıraktı,
kızın mahallede ki köpeklerden korkmaması için. Sadece köpekten korkmasın diye
sekiz ay boyunca her akşam kızı evine bırakmıştı. Kız hastalığa yakalandığında
çocuk liseye ara verip bir işe girmiş ve ona maddi olarak da destek olmuştu. Herkes
gittiğinde çocuk onun hep yanındaydı. Çünkü; sevgisi çıkarsız ve sadakatliydi.
Utanmıştım.
Çocukta, kız da harika bir vefa örneği göstermişlerdi. Ama ön yargı bambaşka
bir acizlikti. Hepimiz farklı şeyler düşünmüştük. Üniversite bitince evlenmeyi
istiyorlardı. Gerçek sevgi bu olmalıydı!
Birisi seni
gerçekten seviyorsa seni üstün kılmaz ve mükemmel olduğuna seni ikna etmez.
Seni tüm kusurlarınla sever. Eksik yanlarını yüzüne vurur. Bu seni kızdıracak.
Egonu okşamayacak belki ama eksik taraflarını tamamlamana yardımcı olacak.
Ben mutfakta
bir çırakken bana sürekli kızan, yaptığım bir şeyi beğenmeyen ustalarımı pek
sevmezdim. Onu aksine sen harikasın, iyi bir aşçı olacaksın diyen beni iyi
olduğuma ikna eden, tatmin eden ve egoma yardımcı olan ustalarımı daha çok
severdim. Onlarla daha sık vakit geçirirdim.
Ancak;
yıllar geçtikçe bana doğruyu öğretmeye çalışan ustaların kıymetini anlamaya
başladım. Onlar bana aldatıcı bir toz bulutu yaratmadı. Aksine gerçeği görmem
için etrafımda olan sisi kaldırdılar.
İlişkilerde
böyledir işte. Seni üstün kılan kişiyi seversin. Sana gerçekleri vurgulayan
ilişkisinde kendi egolarına, arzularına dair çıkar gözetmeyen kişileri hep
uzağında tutarsın.
Bak etrafına
şimdi! Bir rüyanın içinde yaşamak mı istiyorsun yoksa gerçek sevgiye kavuşmak
mı? İşte; seçim senin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder