15 Nisan 2018 Pazar

Ölüm Bizi Gömmeden Biz Gömdük Ölümü / Gökçe Seher


 


Kalbin çarpıntısıdır ölüm. Yaklaşan başlangıcın habercisidir, ayak sesidir.           Sonsuzluğa açılan kapıdır ölüm. Çektiğimiz acılardan, hıçkıra hıçkıra sabahını ettiğimiz karanlık gecelerden kurtuluşumuzdur. Aydınlığa açılan kapılardır.                                                         Köşe bucak arayıp hiçbir yerde bulamadığımız özgürlüktür ölüm. Dillerinden 'uçaklar kaybolduğunda güvercinler uçuşacak beyaz beyaz' cümleleri dökülen masumların duyduğu silah sesleri değil, kahkaha sesleridir ölüm.                                                                                Sevgiliye duyulan hasrettir, hasreti bitiren vuslattır.

Kalplerimiz, yaşamaya duyduğumuz sevgi ve ölüme atfettiğimiz ürperiş arasında çırpınır durur. Nefsimizse durmadan unutturur bize ölümü. Hatırlamamamız için ne varsa güzel olan, iliştirir hepsini gözümüzün önüne. Kördür nefis. Kanar parlak olan her şeye. Güzel kıyafetler isteriz, kapaklarını doluluktan kapatamadığımız dolabımıza koymak için. En güzel evleri isteriz, yere göğe sığmayan nefsimizi sığdırmak için. Ama mümkün mü, sığar mı hiç? Makam, mevki ister, son model araba ister, yat ister, kat ister. Bana mısın demez, ister de ister. Unutur oyun bitince şahın da piyonunda aynı kutuya koyulduğunu. Yaşamın kıymetini iki metrelik çukura girince anlar. Anlar anlamasına da geçmiş, iş işten çoktan. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalıştık da yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmayı unuttuk. Bırakalım yarını bir dakika, bir saniye, bir salise sonrasını bilmezken; aldığımız nefese vereceğimiz nefesten daha yakın olan ölümü unuttuk. Kapattık gözlerimizi, yalnız kendimize gündüzü gece yaptık. Anlayamadık ölümü. Ölümün son uyku değil son kez uyanış olduğunu. Anlayamadık uyanmak için önce uyumanın gerektiğini. Rüyaydı işte hayat. Kaptırdık ışıltısına kendimizi, çaktık sandık kazığımızı dünyaya. Unuttuk ölümü. Tozlandı, zamanında okuyup kitaplığın bir rafına kaldırdığımız kitaplar gibi. Yıllandı, dede yadigârı salonun köşesinde bekleyen antika gramofon gibi. Ben buradayım, diye haykırdı da sağa sola çevirdik başımızı. Yumduk hemen göz kapaklarımızı. Düşünmedik ölümü, söyledik ağzımıza geleni. Kırdık kalpleri, incittik gönülleri. Sevmedik kendimizden başkasını, boğulduk kibrimizde. Unuttuk acziyetimizi, unuttuk ölümü. Ayırdık akı karadan, hor gördük, küçümsedik varolanı. Bugünü hep gördük de unuttuk yarını.

Bir hatırlasak, bir hatırlayabilsek rüyada olduğumuzu. Kolaydır göçmek bu Dünyadan. Kapılar içeriden kapanır belki ama dışarı doğru açılır. Bu yüzden kalmak isteyene güçtür hayat, gitmek isteyene her şey kolay. Çiviledik kendimizi de gökleri delen binalarımız gibi. Unuttuk ya hani ölümü, yıkılmayız sandık. Saldık köklerimizi Dünyaya koca çınar gibi, kurumayız sandık. Toprak attık üstüne. Ölüm bizi gömmeden, biz gömdük ölümü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder