Kalbin çarpıntısıdır ölüm. Yaklaşan
başlangıcın habercisidir, ayak sesidir. Sonsuzluğa açılan kapıdır ölüm.
Çektiğimiz acılardan, hıçkıra hıçkıra sabahını ettiğimiz karanlık gecelerden
kurtuluşumuzdur. Aydınlığa açılan kapılardır.
Köşe bucak arayıp hiçbir yerde bulamadığımız özgürlüktür ölüm.
Dillerinden 'uçaklar kaybolduğunda güvercinler uçuşacak beyaz beyaz' cümleleri
dökülen masumların duyduğu silah sesleri değil, kahkaha sesleridir ölüm.
Sevgiliye duyulan hasrettir, hasreti bitiren vuslattır.
Kalplerimiz, yaşamaya duyduğumuz sevgi ve
ölüme atfettiğimiz ürperiş arasında çırpınır durur. Nefsimizse durmadan
unutturur bize ölümü. Hatırlamamamız için ne varsa güzel olan, iliştirir
hepsini gözümüzün önüne. Kördür nefis. Kanar parlak olan her şeye. Güzel
kıyafetler isteriz, kapaklarını doluluktan kapatamadığımız dolabımıza koymak
için. En güzel evleri isteriz, yere göğe sığmayan nefsimizi sığdırmak için. Ama
mümkün mü, sığar mı hiç? Makam, mevki ister, son model araba ister, yat ister,
kat ister. Bana mısın demez, ister de ister. Unutur oyun bitince şahın da
piyonunda aynı kutuya koyulduğunu. Yaşamın kıymetini iki metrelik çukura
girince anlar. Anlar anlamasına da geçmiş, iş işten çoktan. Hiç ölmeyecekmiş
gibi dünya için çalıştık da yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmayı unuttuk.
Bırakalım yarını bir dakika, bir saniye, bir salise sonrasını bilmezken;
aldığımız nefese vereceğimiz nefesten daha yakın olan ölümü unuttuk. Kapattık
gözlerimizi, yalnız kendimize gündüzü gece yaptık. Anlayamadık ölümü. Ölümün
son uyku değil son kez uyanış olduğunu. Anlayamadık uyanmak için önce uyumanın
gerektiğini. Rüyaydı işte hayat. Kaptırdık ışıltısına kendimizi, çaktık sandık
kazığımızı dünyaya. Unuttuk ölümü. Tozlandı, zamanında okuyup kitaplığın bir
rafına kaldırdığımız kitaplar gibi. Yıllandı, dede yadigârı salonun köşesinde
bekleyen antika gramofon gibi. Ben buradayım, diye haykırdı da sağa sola
çevirdik başımızı. Yumduk hemen göz kapaklarımızı. Düşünmedik ölümü, söyledik
ağzımıza geleni. Kırdık kalpleri, incittik gönülleri. Sevmedik kendimizden
başkasını, boğulduk kibrimizde. Unuttuk acziyetimizi, unuttuk ölümü. Ayırdık
akı karadan, hor gördük, küçümsedik varolanı. Bugünü hep gördük de unuttuk
yarını.
Bir hatırlasak, bir hatırlayabilsek
rüyada olduğumuzu. Kolaydır göçmek bu Dünyadan. Kapılar içeriden kapanır belki
ama dışarı doğru açılır. Bu yüzden kalmak isteyene güçtür hayat, gitmek
isteyene her şey kolay. Çiviledik kendimizi de gökleri delen binalarımız gibi.
Unuttuk ya hani ölümü, yıkılmayız sandık. Saldık köklerimizi Dünyaya koca çınar
gibi, kurumayız sandık. Toprak attık üstüne. Ölüm bizi gömmeden, biz gömdük
ölümü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder