Dün annelerinin küçük
prensi olanlar bugün sevgililerinin kaçak prensi oldular. En güzel sevdaları
geride iz bırakmamak için bir katilin siyah soğuk deri eldivenleriyle sevdiler.
Güneş gözlüklerinin ardından baktılar kadınların gözlerinin içine, temassız
kredi kartları gibi… Olmayan paralarını harcadıkları gibi olmayan sevgilerini
harcadılar.
Oraya buraya boca edilmiş
sevdalar vardı. Öldüler. Sonra akbabalar yedi kokuşmuş sevdaları. İşte böyle
bir dünyada küçük bir çocuğun baloncu amcadaki onlarca balon arasından tek bir
balonu sevmesi gibi bir şeydi seni sevmek. Ben hep sadece tek bir kadına bağlı
kaldım, ancak bir çaydanlığın fokurtusu gibi detaydı sadakatim.
Halbuki soğuk
akşamlarda üşüyüp de içtiğim çorba senindi, kalbimden geçeni yazdığım sayfalar
senin, parmak uçlarım, kalbim senin… Gitmediğim bütün ülkeler, Ekvator ve Güneş
etrafında dönen tüm gezegenler senin…
Öznesi yüklemi
birbirine karışmış kaza yapan bütün cümlelerim senin yüzünden. Sen sabah güneşi
gibi yüzünü gösterirken bir gölge gibi uzadıkça uzardı cümlelerim . Gözlerinde
tüylü beyaz tavşanlar yaşatırdım. Aşk üzerine söz söylemiş bütün şairleri
anardım. Gece lambaları gündüz mesaisine kalırdı, uyur kalırdım bir daktilo
başında… Hiç var olmamış hayali bir sevgili yazardım.
Avucumda milyonlarca
çizgi… Karşımda bana gülümseyen bir Çingene..Vadesi gelmişlerin mezarlığında
gömüyorum bütün ümitlerimi. Yalanlarla dolu bu hayatta minareyi çalan kılıfını
hazırlar demiş atalarımız.
Minarelerin yalanlarına
uydurduğum beyaz kılıflar bile karardı şimdi.
Hayat güzel kelebekler
bırakmadı bize. Yarım yamalak yediğimiz soğuk karpuzların sularına sinekler
kondu. Yanlış sevilmiş kalpler yüzünden hepimiz sıtmalı aşklara yakalandık.
Sevilirken titredik. Ve yaşarken öldük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder